kızıl saçlı kız ve uzun saçlı oğlan

kül tablasındaki izmaritlere ve masanın üstünde hafif rüzgardan uçuşan küllere bakılırsa uzun süredir hararetli bir şekilde tartışıyorlardı.


ben yanlarına oturduğumda farkedilmedim bile. dikkatimi onlara vermemi sağlayan ilk konuşmaları boşluk üzerine olan olmuştu. kızıl saçlı kız boşluğun olamayacağından bahsediyordu, siyah uzun saçlı çocuk ise evrenin oluşmasından önce buralarda neyin olabileceğini sorarak onun söylediklerini çökertmeye çalışıyordu. kız hiç bir zaman söylediklerini delillere dayandırmaya çalışmıyordu, galiba sıkılmıştı ya da başından beri muhabbetlerini umursamıyordu. belki tek istediği zamanın geçmesi ve geceyi bir an önce getirip uyumaktı.


konu bir şekilde dinlere geldi, erkek olan insanların kendilerini rahatlatmak için ihtiyaç duyduğu sembollerin bir şekilde din haline geldiğini, ismi anılan çoğu peygamberin yaşamış olduğuna bile inanmadığını söyledi. kız ise bazı şeyleri mitler olmadan açıklamanın gerçekten de imkansız olduğundan dem vurdu. tüm dinlerin ortak şeyler söylemesini eskiden birbirine yakın yaşayan insanların daha sonra etrafa dağılmasına rağmen kültürlerini yanlarında götürüp lokal olarak modifiye edebilmelerinin mümkün olduğunu söyledi. fakat yaradılış gibi temel gerçeklerin doğruluğuna inandığını ekledi. bu konu kızı tekrar canlandırmıştı. çocuk dinler aslında güzel dedi, sosyolojik olarak işlevsel. kız fakirlerin gözetilmesini sağladığını söyledi. yavaş yavaş ortada buluştular. akşam ezanı okunuyordu, sustular.


eskiden onlara öğütlenen davranışlar hala etkisini sürdürdüğüne göre dinin gerçekten güçlü bir şey olduğunu düşündüm, onlar ufak çocuklardı bir zamanlar ve ezan okunurken bacak bacak üstüne atmışlarsa dahi doğruluyorlardı. hesabı istediler, deri sandığa parayı koyan kız oldu, ya tam para bırakmıştı ya da bahşiş vermeyi seviyordu, bilmiyorum, el ele tutuşup gittiler.

1 yorum:

  1. gerçekten çok beğendim. kahramanlar çok tatlı :)
    "akşam ezanı okunuyordu, sustular."

    YanıtlaSil

buraya bakarlar