kemancı

sabah erkenden kalktım, geçen sene otomobilimi sattığımdan servisle gidiyodum okula, kırklı yaşlardaki bi akademisyen olarak servise binmek koymuyo değildi.

kapının önünce inince yandaki pastaneye uğradım, iki simit bi açma aldım, her sabah kahvaltım buydu, yakında susam çıkıcaktı kafamda saç yerine, böyle renkliydi hayatım, Pelin'den boşanmakla en boktan hatamı yapmıştım sanırım.

sadece Türk kamu yönetimine gircektim, kendine çok güvenen ikinci sınıf üniversiteli pezevenklere, hikmeti nedir bilmiyorum o yaşların, ikinci sınıf sıralarının ama insanlar kendilerinde iskender'in kudreti görüyo o zamanlarda ben de öyleydim, ordan biliyorum, az mı sopa yemiştik polisten, haklı davamız için. tabii şimdii kutsal davalar yoktu, sınıfta sivrilip karşı cinsin sempatisini kazanmak tek gayeydi derse girdiğim tırt üniversitede.

"bazı isimler söyleceğim gulick ve urwick, paul appleby ve robert dahl gibi, bunları bileceksiniz." dedim, amfiden "haklısınız hocam" diye bi ses duydum karşılık olarak, tepemin tasını attırmaya yetmişti bu sözler, zati
sinirlenmeye yer arıyodum, aksi lanet bi adamdım ben uzun zamandır.
"kim lan o?!" diye bağırdım, akşamdan kaldığı her halinden belli, en azından yirmibeş gösteren, böylece uzun zamandır bu sıraların müdavimi olduğunu anladığım zayıf çocuk "benim hocam" diye cevapladı, "siktir git lan, çık dışarı" işaret parmağım amfinin yukarı kapısını gösteriyodu, çocuk sonsuz itaatle ön tarafta oturmasına rağmen arka kapıdan çıktı, gitti.

"gençler" dedim, "efendi olun beyefendi olurum, dayı olursanız kabadayı." bu cümlem çok hoşuma gitti nedense, bi çok saçma laf ettim, "ben de bura sıralardaydım" içiren, tahmin edebilirsiniz işte konuşmanın sıkıcılığını, o an içerdekilere acımıştım, beni kızdıranı dışarı atarak cezalandırmak yerine ödüllendirmiş oluyodum galiba.

fredericksondan, eski ve yeni kamu yönetimi anlayışından falan bahsettim, "sümerbankı siz bilmessiniz, biz patiska alırdık ordan." dedim, az neşelensin ortalık diye, kendim mi buldum, bi yerden mi hatırlıyodum bilmiyorum ama sümerbankın işlevselliğini yitirmesini "devlet kürek çekmez, dümende durur." ile açıkladım, dersi bitirdim, servisleri beklemek saçmaydı, dolmuşa atlayıp eve gittim.

televizyon ikinci sınıf romanlardaki kahramanların televizyonu kadar boştu, mutfak dolabım sefillerdeki sarışın kadının dolabı ki kadar, hayır doldurmak için kendimi satmam gerekmiyodu, markete gitsem yeterdi de tek kişiye yemeklik malzeme alıcak ayarım yoktu hala, tek kişilik yemek yapmayı da beceremiyodum.

karnım acıkınca dışarı çıktım, köfte ekmek yaptırdım, bi de bira alıp parkta götürdüm onları, gece daha uzundu, yarın da dersim yoktu, müdavimi olduğum dostlar meyhanesine gitmek en akıllıca iş olacaktı, bu yaşta yalnız bi erkekseniz bi yerlerin müdavimi oluyosunuz mutlaka. köşedeki masama oturdum yine, büyük açtırdım, bardağa doldurmadan dayadım ağzımı şişeye, beklemeye sabrım kalmamıştı, anasonla buluştu dilim, boğazımı yakarak geçti, zati melankolik olan ben sarhoş olmaya çok müsait bi bünyeye sahiptim, hemen hemen 10 cllik rakıyı şişeden dikip adabınla içmeye başladım kalanı, arada tavuk göğsünden didikliyodum, bi kaç da leblebi götürdüm ağzıma.

sonra müyesser çıktı sahneye, çok içli söyler müyesser, en neşeliler bile hüzünlenir, diğerleri ağlar zati.

şişenin dibini gördüm, bi de 35lik votka açtırdım, Serkan'ı çağırdım, "sızarsam bi taksiyle eve yolla beni, parasını ver, hesapla birlikte hallederim." dedim, "tamam abi, hallederiz ama sen de dikkat et kendine, hem hızlı gidiyosun, hem çok oldu." dedi gitti. "ederim ya" dedim, ederim.

Halime bak dertli çal
Kemancı başımın tacı
Gitme bu gece benimle kal
Benim halim çok acı

Değiştin kemancı
Neden efkârlı çalmıyorsun
Benim dünyam yıkılmış
Sen de mi acımıyorsun.

içimi delip geçti bu sözler, Pelin'i aradım, son defa sesinin duyayım dedim, saçmaladım biraz, işkillendi galiba, "sarhoşsun, nerdesin, dur gelelim." dedi, "istemez" dedim, "unutulmaz bu acı, ben unutucam." kapadım telefonu, bi laz uşağı olarak intihar edeceksem bunun makinayla olması yaraşırdı, tuvalete gittim, aynaya baktım biraz, çökmüştüm iyice, damalarımda gezen anason mu yaptı böyle yoksa kadınları güzelleştirip erkekleri çökerten rus icadı mı bilmiyorum ama dayadım silahı kafama, ağlamaya başladım, o sırada tuvaletten biri çıktı, elime sarıldı hemen, elim tetiğe dokunuverdi, o elimi tutan gavat kimse fayanslardan ona sekti ufak metal, bacağına girdi galiba, tam hatırlamıyorum, sonra da buraya getirdiniz beni işte, intihara teşebbüsten mi yoksa taksirle adam yaralamaktan mı yargılanırım bilmiyorum ama şu nezarete koyun bi beni mahkemeye sevk etmeden, azcık dinleneyim memur bey, siz de haklısınız.

1 yorum:

buraya bakarlar