sabahları konuşmam

uyamam için gereken her şey midemdeydi ve en sevdiğim yerdeydim, kapı tarafından en arka köşedeki koltuk. sanırım otobüs daha aştiden çıkmadan zıbardım. işemek için bozöyükte inip tuvalete girip daha adam hortumla camları yıkarken uyumaya devam etmemi saymazsam gözümü gönen sapağında bi kaç öndeki kızla muavinin konuşmasının sesine açtım.

-başka bir yoldan mı gidiyorsunuz? dokuz saat oldu hala biga'ya varamadık.
+hayır hanımefendi, E20 den başka bir yol yok zaten, biz de onu takip ediyoruz, tahmini yarım saat sonra varmış olacağız.
-iyi de ben sık sık bu yolculuğu yapıyorum, bandırma'dan sonra yol kenarında hiç ağaç yok, bunlar ne?
kızın yolların ustasıyım tavrına sinir oldum, yolculuk yapıyormuş.
+ben dört senedir bu işi yapıyorum, ağaçların en azından bu zamandır buralarda olduğuna eminim, öncesini bilmiyorum. bir şikayetiniz varsa bunu web sitemizden iletebilirsiniz.
çocuk sabahın dokuzunda olunabilecek kadar kibardı, belki biraz daha fazla.
-ölcem ya, bir saat sonra provada olmam gerekiyor, of.
sudan sebeplerden ölen kızlardan biri olan kaygılı sanırım yakında gelin olacaktı, Allah kocasına sabır versin.

yirmi dakika sonra garaja geldik, kız küçük valizini alır almaz okulun o tarafa geçmek için fırladı, sabahın dokuzunda olunabilecek kadar bile dikkatli olmayan bir ticari taksi şoförü hafifçe dokundurdu ona ve kız da kendi hızının etkisinden olacak bi beş metre öteye düştü. başkası aramıştır diye hiç bir yeri aramadım ve biraz sonra da ambulans geldi, götürdüler. ben o saatte olunabilecek kadar duygusaldım, kız hakkında düşündüğüm her şey için pişmanlık duydum, umarım bir şey olmamıştır. bir yastıkta kocasınlar.

sesli düşünmeyin

kutsal "kitaplarımın köşelerine dikkat et, tırnak aralarımı hep oralarda temizliyorum, pistirler. ağzına falan sokma diye söylüyorum. üstlerine çay dökme, kola da, hiç bi şey dökme, yazık. hadi saat 11 olmuş, ben yerleşeyim artık, kalkar şimdi. allahaısmarladık." dedi, sarıldık, biraz sonra da otobüsü kalktı. benim kaderim hep en sona kalan olmak, bir saat daha bekleyecektim, bi sigara yakıp camlara yanaştım, hemen sonra bi pmyo'lu, onları çantalarından anlıyorum, yanıma geldi "ateş var mı birader?" diye en dayı tavrıyla biricik çapalı, kırmızı beyaz clipperımı, koleksiyonumun en nadide parçasını istediğini beyan etti, uzattım, tam eline alacakken kıyamadım, kendim yaktım sigarasını. eşyalarımı çoğu zaman kıskanırım, bunun üzerine bir tahlilim var ama uzun uzun yazıp canınızı sıkmak istemem, eşyalar güzel işte. 
çocuk hemen yanıma dikildi, "şu çantamı ayak altından çekeyim." mırıldandı, belki de öyle demedi de ona benzer bi şey çıktı ağzından. belirli belirsiz gülüp kafamla onayladım, aslında bi fikrimin olmadığı her konuda yaptığım gibi. "şunun üstüne oturayım bi, yoruldum dikilmekten." dediğinde kesinlikle bana söylemediğini anladım, sesli düşünen o lanet tiplerdendi ve o an kesinlikle başkalarının zihnini duyarak yorulmaya niyetim yoktu, Allah karısına sabır versin. ben kim olduğumu söyledim ona ve susmasını ya da yanımdan uzaklaşmasını kibarca önerdim. hemen başladı, okulumda lise arkadaşı varmış, beraber hazırlanıyomuşlar, bu fazla puan yapınca diğer ikisini satmış, onlar seneye çalışmaya başlıcakmış ve onun da daha bir saat vakti varmış.