iğneci melahat

limonları bitirdi diye oğlu batuhan'a patırdandıktan sonra balkondan asmaya uzanıp ekşice üzümlerden toplamaya koyuldu, sarmada kullansa anlaşılmazdı, ninesinden görmüştü yokluk zamanında. zil çalıyodu ama adıbatmayasıca duymazdı, o da yapraklardan ötürü kimin geldiğini görememişti.

-kim o?
+beeen.

"hah" dedi, "iş üstünde tam." sövmedi mübarek günde, yoksa çok güzel bir lafı vardı oraya. hümeyra, arada uğrar çocukları hakkındaki modern kaygılarını anlatır, elindeki nlp kitabından bir şeyler gösterir, psikologun söylediklerinden aklında kalanları söyler, varsa da az havadis çıtlatır giderdi. otomatiğe basmaya giderken salondaki kirli çoraplara bir küfür bir tekme savurdu, hop koltuğun arkasına, ikisi birden.

"hoş geldin, çayın altını yeni kapatmıştım, açıvereyim, geç sen."

okumada yaşıtlarından gerideymiş oğlu, normalde dakikada yetmiş kelimeyi bulması gerekirken kırkı bulamıyomuş. bir de ailelerini çizdiği resimde kardeşini kendinden katlarca büyük yapmış, onun daha önemli olduğunu düşüyomuş. e tabi düşünür, bütün gün çocuğu munalıyolar, kıza da mik mik fik fik. hem öyle steril yetiştirilmiş hem de gururu kırılmış çocuk için çok bile o kadarı. çizgifilm izlememe cezası alınca "kaç günüm kaldı anneciğim?" diye sorar mı hiç kopelalar? anneciğim demez bi kere, anneciğim diyende problem vardır. "salma sen sokağa salma, bok bulaşır üstüne, küfür öğrenir aman, iki tane büyüttüm ben bak, koca delikanlı oldular." çekişirken sesini yükseltmişti ama olsun, iğneci melahat bir eve girdi mi üç apartman uzaktaki çocuklar duyardı da onu korkardı.

yemeklere bakmaya giderken müzik setinin düğmesine de basıverdi, çocukların koyduğu beatles cdsi çalmaya başladı, beatles'ı bilirdi. close your eyes and i'll kiss you, zil yine çaldı, "kerane kapısı sanki" dediğinde hümeyra bozuldu biraz, suratı düştü, telaşlı çocuk "melahat abla koş, nazmi abi fenalaşmış, baldızındaymış." diye bağırınca da merak ve endişe kaplandı yüzüne.

"kız vitrinden çantamı al da çık hemen, hırkamı giyip geliyom." ocağın altını kapadı, hırkasını giydi, çıktı.

insülin vurdu ama nazmi saatini tüketmişti.

'firdevs babaeski'ye giderken kocasını berat'a bırakmış. o da yollarda sürünme eziyetinden kurtulup altını ablasınla yollamaya bahane bulduğundan pek şenlenmiş. "ah enişteciğim, vah enişteciğim, börekler açayım sana, neyli istersin?" e peynirli cevabını alınca basmış yufkaların arasına tuzlu keçi peynirini, yetmemiş lor da eklemiş. yüzyirmi kiloluk nazmi de "eline sağlık baldız, diyet diye diye içime inme indirdi bu nursuz", "bir daha nerde bulcam böylesini" gibi serzenişlerle koca tepsiyi bana mısın demeden yuvarlamış. iyi gitti anlayacağınız, bir nevi altın vuruş.'

mayk

yine son durağa kadar geldim, günümde değilsem "müsait bir yerde inebilir miyim?"i bırak "müsait bir yerde" demeye bile çekiniyorum, genelde topluluk içinde kibar şeyleri söylemekte daha çok zorlanırım. son duraktan geriye 700 metre yürüyünce bizim ev zaten, 5 dakika falan sürüyor. bir de incirli'de metronun yerini bildiğimi sanıp kimseye sormadan dolmuşları takip ettikten sonra beni başladığım yerin 50 metre gerisine getiren 25 dakikalık yürüyüşümü de eklersek 30 dakikalık ideal bir akşam sporu yapmış oldum.

binbir hevesle aldığım uçak maketi hala torpidodan başka bir şeye benzemiyor, gövdesi zaten iki parçaydı, işçilik kanatlarında, toplasan on parça ya var ya yok da ben bırak on parçayı, önüme bir tabak yemek koyup yemeye üşeniyorum. çokokrem ekmek yemek de zor, adamlar paketlemişler de çokoprens diye satıyolar zati.

zayk

susmak bilmiyordu. bu kadar konuşan adam olur mu? olmasın. sözde kendimi anlatacaktım. konuşmalıyım ama yok, fırsat vermiyor. hala marifetlerini sıralıyor. oysa ben ona ufak bir jest yapmıştım, birisine farklı olduğunu söylemek her zaman işe yarar, geçici de olsa mutlu olmasını sağlarsınız karşınızdakinin. artık övülmeye ne kadar hasretse garip. hepsini dinlemesem de benim düşündüğümden de farklı, iyi huylu ve dışarıdan bakanların üzerinde yaptıkları sıradan tahminleri ne kadar boşa çıkaran biri olduğundan bahsediyordu. doğruluk payı var biliyorum, yalan söylemem. fakat biraz daha devam ederse "gerizekalıya benzer bir halim mi var?" diye patlayabilirim. eyvah ki ne eyvah, alışverişten de hoşlanıyormuş, pişirebildiklerini de dinlemiştim. güne çağırayım bari, tarif falan veririz birbirimize. hem cin alma işini de ona yıkarız. zati korkuyoruz o kalp götlü pezevenk bir kaç biradan sonra ağzını tutamıyor, bizimkilerin kocalarına ya da abimlere ispiyonlasa yanıcaz.

pardon, hesap alabilir miyim?