çok sakat var

ben ramazanı değil zafer bayramını kutlarım.


zafer bayramı ne ki bu mübarek günün yanında.


ben ramazan değil şeker bayramı derim.


şeker bayramı zinhar günahtır ramazan bayramı derim.


Allah-u Ekber.


Ne mutlu Türküm diyene.

ımh

bayram geldi ya yine, hiç hazzetmiyorum bayramlardan. istanbul'da otururken bi kaç bayram akrabasına falan giderdik sonra zart diye otururduk evde, burada ise kimse yok gidicek, görümce ıyk elti mıyk derken. tüm kadınlar çalışsın, bu tarz saçma şeylere vakitleri kalmasın da bayramlar belki reklamlardaki gibi olur hiç değilse.


kapitalizm çocuk, kapitalizm dede.


bi de beni bayram namazına götürtmeye çalışıyolar, tövbeliyim gitmem.

velvet goldmine

evet en sevilmeyen bölüm, film tanıtımı.

velvet goldmine'da ewan mcGregor (obi wan kenobi), christian bale (batman), jonathan rhys meyers (tudors'ta bi şeymiş ama bilmiyorum), 
toni collette 
(en güzel filmlerden biri olan little miss sunshine'daki evin anası) oynuyor. 

soundtrack pek dolu placebo var. şarkıları oynayanlar seslendirmiş,
güçleri yetmeyince de thom yorke.
renkler güzel. 
e oynayanları zati yazdım alayı göze 
hitap ediyor. duyusal olarak problem yok filmde.

peki filmde ne anlatılıyor?

oscar wilde'tan bir şeyler, david bowie ve iggy pop sevdası,
belki kurt cobain (heroin falan var emin olamadım), gaylik, biseksüellik,
zevkü sefa için yaşayan beatles'tan biraz sonraki gençler bla bla.

ben izledim, pişman değilim, bi kaç replika ile yazımı sonlandırıyorum.


 the world is changed because you are made of ivory and gold. the curves of your lips rewrite history

dünya değişti çünkü sen fildişi ve altından yapılmışsın. dudaklarındaki kıvrımlar tarihi yeniden yazıyor.



what's true about music is true about life, that beauty reveals everything because it expresses nothing.

müzik için ne geçerliyse hayat için de o geçerlidir, güzellik her şeyi açığa vurur çünkü hiç bir şey ifade etmez.

style always wins out in the end. 

stil eninde sonunda kazanır.


thumbs

ay ne sevimli ne sevimli de will smith ve sıpasının olduğu kısım komik


Alexander the Great ishalden öldüyse suç kimin?

biber dolması

nimet yengem, rahmetli biber dolmasını ne güzel yapardı. tepelerini de içini doldurduktan sonra geri takıp fırına koyuverirdi. ufacık ellerinle neler becerirdi. ah rahmetli.


ahmet, çocuk bi sene bi başladı namaza, hiç bırakmadı, ölceğineymiş demek. bu eşekler gibi kötüler ölmez de masumlar gider erkenden. ne içerlerdi eskiden, mesutlar bi gece koca dörtyol ağzını alamamış da alakatların duvarını yıkmış, kuran yerine geçsin.

yemek yememi istiyorsanız bunları ben yemek yerken anlatmayın, biber dolması yerken ilkini hiç anlatmayın, ömrüm boyunca bir daha dolma yemeyebilirim.

mıy mıy da mıy mıy

kedi kedi derken kedi gibi oldum galiba. sesim hiç çıkmıyo mu benim ne? bence sesli konuşuyorum ama kimse beni duyamıyor.(cidden kimse duymuyor, bu anlatacağım gibi olay sıkça başıma geliyor) 


bu gece sırf güzel kasiyeri var diye çarşıdaki markete gittim;


ben: bi camel soft 


kasiyer hanımabla: kent soft,  (kentlerin olduğu tarafa uzanırken)


b: hayır camel soft
kh: (camel box tutarken) bunlar mı oluyo?


bu karabiga'da kimse softla box ayrımı yapmıyor, kutu veya paket diyeceksin, ona da ben alışamadım.


b: hayır öbürleri.


iki tane camel softu zımbırtıya okuttuğunu gördüm ben dolaptan meyve suyu alırken, bi tane istemiştim dedim, birini düştü.


iyi geceler, kolay gelsin dedim, geriye cevap olarak bi şey alamadım, galiba yine sesim duyulmamıştı.


mıy mıy mıy mıy. sessiz konuşmak cooldur diyenler  oturdukları yerde otursalar olur. 

people are strange

galizli küfürler ederek ve hiç durmadan sarsarak uyandırdım onu, lanet herifin karısını aldatması yetmiyormuş gibi bir de gönül eğlendirdikten sonra benim evime gelip yatmasına dayanamaz olmuştum. zamanında anahtarımı ona vermekle büyük hata yapmışım. şimdi çocukluk arkadaşlığı, başka kimseyi tanımıyo olmam falan derken geri de isteyemiyorum. 


homurdandı tabi, sonuçta insanca yaptığı bir şey yoktu. mutfak ve banyomun halini anlatmayacağım. her geldiğinde mısır'ı istila eden çekirgelerin firavun'a verdiği zarardan fazlasını bana veriyordu, hem inananlar için o olayda büyük bir ibret vardı, ayrıca firavun da kayıtlara göre pek nazik bir insan değildi, bizim durumun tam tersi.


"of bu seferki hatun çok iyiydi be." dedi utanmaz. sonunda devi kaldırabildim diye sevinirken kendi öküzümü daha uyandırmadığım aklıma geldi, bir de onla uğraşacaktım şimdi, üstelik koca gün daha yapacak tonla işim vardı.


http://fizy.com/#s/18hdyq

-sırf şarkı paylaşmak için yazılan yazı.-
asshole un kıç deliği demek olduğunu az önce farkettim.

borçlardan kurtulma duası

valla billa tv izlemeyen aykırı bi insanım normalde, sıradanlaştım sanmayın, harikayım hala.
bu dizide de boğaz villası ve hemen arkasındaki geniş aile mahallesinde yaşayan iki çiftin, birinde erkek zengin birinde kız, aşkı falan anlatılıyor. reklam iyi değil mi? muhtemelen eski 60 kontör değerindeki liraya borçlarınızdan kurtulmanın yolunu öğreniyorsunuz, kredilerden kurtulmak için de ve celle senaük falan demeniz gerekiyo ayriyetten. ben mesaj atıp duayı aldım, ordan biliyorum.

ayrıca kavak yellerinde hepsi bi velet peydahlamış ve haftaya dizinin son bölümüymüş.


oradayken komikti, anlatınca pek komik olmadı

bi akrabamız var, derici. epey zengin, Allah daha çok versin, parasını iyilik yapmakta kullanıyor. aynı zamanda bizim komşumuz, tabi sadece bir evine komşuyuz, geçenlerde üç çocuğu da buraya gelmişti. evin önündeki arabalar toplam bi milyon liradan fazla ediyordu, o kadar zengin işte. malını mülkünü anlatıyorum çünkü ne kadar zengin olduğunu anlamanız gerekiyor, anlatacağım olayla alakalı. 


işte bu adamcağızın karısı Fatma Abla bi gün geliniyle birlikte gezmeye çıkmış, boğaz kenarında lüks bi restorana girmek istemişler fakat içeri alınmamışlar, kıyafetlerinden dolayı oraya uygun olmadıkları düşünülmüş sanırım. bu olayı kocasına anlattı yanımızda, sanırım o restoran satın alınacak.

ımh

bilmediğim şeyleri kötüden saymam, kötüden saymak istiyorsam da öğrenirim. mesela iskender pala, üç kitabını okudum, artık rahatlıkla kötüleyebiliyorum. "şarap sarhoş yapıyo değil mi?" diyen antialkol insan gördüm, inancından ötürü tamam ama öyle değil işte, herkesin bildiği gibi, onun şarabın neden kötü olduğunu bilmesi gerekiyo. uzun yazmaya dermanım yok.

adamlar yapmış

adam levine ve christina aguilera

mick jaggerlı

bunu yapmışlar, hay ben size




bu da lyriclisi


ımh

töre, güzel istanbul türkçesi konuşan okumuşlar, bir adet zengin evi, kötülük yapan kaynana-kayınbaba, değeri bilinmeyen aşk. dizilerde bunlar olsa bile hepsi birden olmasın, lütfen.

bir gün bir gün bir çocuk

sahurdan sonra kardeşimin arkadaşları geldi, beraber balığa gittiler. benim de evde canım sıkıldı, genelde 05.30 am gibi uyumak yerine can sıkmayı tercih ederim, bisiklete binip iskeleye gittim. kocaman bi kefal yakalamışlar, sonra onu yemlik yaparak ziyan etmişler. bi balıkçı teknesi geldi, tüm kasalarını doldurmuşlar, yemlik istedik, neredeyse bi kilo sardalya verdiler. karışan oltaları düzelttim, çok büyük yem takanların yemini küçülttüm, çok anlıyomuş gibi her halta maydonoz oldum. balıkçı komününü kurup eve geri döndüm. ellerim gereksiz yere balık kokmamıştır inşallah, akşama yakaladıkları balıklarla iftar yapmak umuduyla uyucam, tabi ki daha değil. bu da limandan caps.



roman holiday

yazı yazmayı beceremeyen birinin bir filmi yazıyla anlatması beklenemez herhalde?

siyah beyaz filmler beni kabız yapıyor, 12 angry men i dai bitiremedim, natural born killers yer yer siyah beyazdı, izlerken fenalık geldi.

roman holiday 1953 filmi, galiba gelmiş geçmiş en zarif kadınlardan biri olan Audrey Hepburn başrolde. bir şekilde bulunduğu ortamdan kaçıp normal insanların yaşadıklarıyla tanışan prensesi oynuyor. kardeşimle izledik, epey güldük. bu kadar.

"thank you."


we all need cübbeli ahmet

sahur programlarından yana dertliyim. annem ortalama müslüman, ev hanımı. ramazanda arada namaz kıldığı oluyor, nihat hatipoğlu fanlarından. sahuru mutfakta yapıyoruz, tv yok orada. tivibuyu leyla ile mecnun için çalıştırdım ve bu bana pahalıya patladı, artık sahur programı eşliğinde yemek yiyebileceğiz. 


peki ben niye dertliyim? nihat h programlarında sürekli ölümden bahsediyo ve ölüm lafı geçen yerde yediklerim boğazımda kalıyo. hoca susunca da arabesk ilahici adam, abdurrahman önül galiba, mikrofonu kapıyor ve başlıyor yüreğimizi dağlamaya. 


kanal değiştirdim, trt 1 i açtım, orada da Peygamberimizin üstün özelliklerinden bahsediliyordu, bir köpek leşi görülmüş sokakta, köpeğin dişlerinin dizilişinin güzelliğiymiş Peygamberimizin dikkatini çeken. evet bu belki bi çok düşünürün tarif ettiği iyi insana ait bi özellik ama bi kaç kere leş diyerek gözümün önüne köpek leşine getirdi mübarek adam. 


belki gereğinden fazla hassasım, bilemiyorum ama yanlış sanki bu programlar. hem zati sahura kalkıp oruca hazırlanan insanların izlediği programlarda din şunları istiyor, yapmazsan cehenneme gidersin, şöyle erirsin, böyle yanarsın demek niye? 


cübbeli ahmet hangi kanalda?

siyacı

burada (karabiga) çocuklar ramazan akşamları siyacıya çıkıyor. siyacı ne? siyacı bayramın demosu. mani tarzı bir şey okuyorlar ve onlara meyve, çikolata, para veya tatlı, ne verebiliyorsanız veriyorsunuz. her akşam gelen çocuklar var, bazen yaramazlık da yapıyorlar, bu sıkıcı olabiliyo ama siyacı hoş bi şey. ben de arsızlık yapıp tanıdıklarıma gittiğimde manayla eski günleri anabiliyorum tabi. tatlıdan fazlasını veren olmadı, erikler de kütür kütürdü.


a ha da siyacı


siyacı geldi duydun mu? duydun mu?
içine neler koydun mu? koydun mu?
hüpleme hüp, bir kaşık süt!
aynız boynuz su başı,
su başının atları,
keşir keşir keşler,
ne diye eşler,
arpacımı yediler,
bana cüce dediler,
ben cücelikten çıktım,
kapı kapı gezdim.
eytullah, beytullah!
ya verirsin hakkımı, ya kırarım kapını,
kapı arkasında kömürlük, Ayşe Teyze’ye ömürlük!

polisler beni sevmedi

tam metin için




bir gün bir gün bir çocuk

teravih çıkışında caminin önünden geçiyodum.


bi kadın (bakkalın karısı): namaz kılarken (baş parmaklarını gösteriyo) bunları burun deliklerime soksam olur mu?


diğer kadın: istersen bi de karıştır.

shine on your crazy diamond

bir araba tamircisi eve iş götüremez. akvaryumda balık tutan balıkçı gördün mü hiç? polisler bile evlerinde insanlar. daha fazla örneklendirmeyeceğim, doğruluk ortadan kalkıyor.

ben de emekliyim, işim, işim, işim domates ekmek değil, çok klişesin dostum. bulmaca da çözmem şimdi ben evet. ne yalan söyleyeyim, eğlence mekanlarında fink atıyorum, bu sıralar ramazan diye durulmuş gibi gözüküyorum ama bakma sen, bayram gelsin hele bi o zaman seyreyle gümbürtüyü. ha cuma vakti mi geldi? hadi Allah kabul etsin, ben profesyonel bir imamdım.

kırmızıyı severler


billy elliot



film mükemmel. fotograf filmden değil, müzikalinden. bu kadar. 

polis huzur, güven verir.

2 sene sonra mezun olucam, al bunların amirisin, asayişçilik falan yap diyecekler. korkuyorum a dostlar, benim kendime hayrım yok bi de uğraşıp durucam. hepsine ortopedi muaynesi yaptırtçam.