nazdrovya

7 yılı geçti bir ranzanın üst katında yaşıyorum, 2 metre kare alan güzeldir. sonum iyi olsun istiyorum, bayrağa sarılı olmak kesinlikle kötü. kurşunla değil yatağında huzurla ölenlerin şerefine, nazdrovya! 


"bu gece eğlenilecek, eğlen" diye bir komut gelsin istiyorum, hep beraber "sağol" diyelim, tok ve gür bi sesle. havuzu açsınlar mesela bize, araplar olsun hatay usulü dönerlerini getirsinler. biz de maymun gibi kaju falan tırtıklayalım. yok yeni yıl önemli değil, önemli olan gecenin işlevi. işlevselciyim ben biraz. toplumdaki bozulmalar, geleneklerin kaybolması gibi konulara işlevselci olarak yaklaşıyorum. edirnekari sanatı yok oluyosa yok olmalı, bankalar onu ayakta tutmaya çalışmamalı. edirnekari diye sanat da olmasa olur zati.


hatay usulü döner yakında ankara'yı ele geçirecek, haberiniz olsun. ben buradan tehlikeyi bildirdim, dikkate almak size kalmış. bir gün herkes 100 kilo olacak. ben 68 kiloyum ve hala şişman hissediyorum.



fotografı da çaktım, işte yalnız ve müzisyen.

iki bin lirayla colombiadan açık sarı bot, kanvas pantolon, haki mont alınır, üstüne kalan parayla da otostopa çıkılır. saçlar yeterince uzayınca rasta bile yaptırılır. şampuan ise gereksiz, otostopçunun temiz olması gerekmez. tüm nehirler senin, toprak iyi bir temizleyicidir. açlıktan ölürsün ve filmin çekilir sonunda da.

akdeniz anemisi

şu okuldan bi mezun olayım parası neyse basıp tus kursuna yazılıp sınava giricem, anlamazlarsa belki cerrah merrah bi şey olurum. sınavı kesin geçerim ben, orasını düşünmeyin. 

"dertlerim üst üste gelmedi mi, bilmem ne bilmem ne yetmedi mi?" diye şarkı vardı. epey kaypağımdır müzik konusunda, şu aralar gıy gıylanmıyorum pek fazla. alarm için bile hep aynı şarkıyı seçiyorum. içim öldü, kesin öldü. tustan sonra ilk onu tamir etçem. 

chewbacca

sahip olmak güzeldir, kapitalizme kötü diyebilirsiniz, sermaye falan filan oralardan bahsetmiyorum ve neyin iyi neyin kötü olduğunu bilmiyorum. 
sahip olmak cidden güzeldir. bunun değerini kendine ait iki metre kare yeri olanlar iyi bilir. bizimkinin de ufak barakası vardı, iki metrekare değildi ama ufaktı. kalbi egede kalmıştı bi de.  millennium falcon'u çalan alex ve çetesi onu derbeder etmişti, öcünü hepsini boğarak aldı. chewbacca artık rahat uyuyabilirdi.



şuralardan bi tarla kapatsak ilerde çoluğumuz çocuğumuz rahat eder yeminle.

arif kaptan

bi motorum vardı, yirmidokuz metrelik. motorlar tahta olur, şimdi büyükleri yok onların. arif kaptan diye bilinirdim, karabiga'dan dimetoka'ya kaçak mal götürürdük. tayfam da iki kişi, eşekçi hasan'ın babası idris bi de kargılının ibrahim. o gece sigaraları yükledik ekmek teknesine, sabaha yola çıkacaz, muhpirler jandarmaya haber uçurmuş bizim idris ile ibrahim de motoru batırmışlar yakayı ele vermeyelim diye. yine de beni aldılar, sonra da mahkemede oniki sene yedim, yattım işte. bu tespih de o zamandan kalma, eski adı dimetoka ama bizim gittiğimiz dimetoka değil, şimdi adı gümüşçay, oradan bi arkadaş yapmıştı, el emeğidir. buna sahip çık ya da çıkma, sana veriyorum.

sağlıklı olmak için

iflah olmaz bir beyefendi olsam yuvarlak yaka kazak altına bile gömlek giyerdim ki o çıkan yakadan edep fışkırsın. ama ben daha doğru dürüst kazak bile giyemiyorum, yeni yeni zorlamaya başladım kendimi çünkü çok soğuk. yo sevdiğim kazaklarım var. kazağı unutalım şimdi, iflah olmaz bir alkolik olsam öğle vakitlerinde sakallı ve pis giyimli bar çalışanlarının tekme atarak yuvarladıkları o kocaman varillerden alırdım evime ama alkol damarlara çok zararlı, yatmadan önce bir kadeh şarap kalbe iyi gelsin diye ve belki arada  ufak bardakta biraz likör, çikolatalı kek yanında. niye şarap ki? pekmez de yararlıdır, elma sirkesi de ılık su ile karıştırılıp içince sabahın köründe yağları yakar, ben kullandım, gerek yok. bal güzel bakın, cidden güzel. hık mık demeden bir çay kaşığı da zencefil atın iki veya üç tatlı kaşığı balın üstüne, binbir derde deva bu kış soğuklarında. soğuktan çok bahseder oldum, eskisinden fazla üşüyorum da ondan. havalar insanı mahvetmez, yalan onlar, iflah olmaz romantiklerin söylediği. havalar belki hasta eder ya da terletir. zatülcenbin doğrudan sebebi soğuk değildir, bal yememektir, pekmeze ıyk, karnıbahara mıyk demektir. sizin de kafanız vardı değil mi? üzgünüm. sigara da o kadar kötü bir şey değildir bu arada, bakın Ajda Pekkan'a Hanımefendiye, siz onun sigara içmediğini düşünürmüsünüz hiç? gerçekten düşünürseniz beni güldürdünüz, Allah da sizi güldürsün. hiç olmasa ömrünün bi kısmında çekmiştir dumanı ciğerlerine. o sağlığını, gençliğini ab-ı hayata değil sarımsaklı yoğurda borçlu, bir de soğuk havalarda kalın kalın kazaklar giymesine.

franny ve zooey

"ego ego ego . bıktım usandım . kendiminkinden de başkalarınkinden de. bir yere varmak , farklı ve ayrıcalıklı birşeyler yapmak , ilginç biri olmak isteyen herkesten bıktım usandım . iğrenç bir şey bu - iğrenç iğrenç. kimin de ne dediği umrumda bile değil."


"rekabet edeceğimden korkuyorum ben-beni asıl korkutan bu. bu yüzden ayrıldım tiyatro bölümünden. ben herkesin değer yargılarını kabule korkunç bir şekilde koşullanmışım diye, bunun doğru olması gerekmez ki. bundan utanıyorum. bıktım usandım. tam bir hiçkimse olacak cesaretim olmamasından usandım. kendimden de, bir çeşit ses getirmek isteyen herkesten de usandım."



"çocuklar hepinize birden ne oldu böyle, bunu anlayamıyorum artık. eski radyo günlerinde, siz küçücükken filan, hepiniz öyle akıllı uslu ve mutluydunuz ki nefistiniz hepiniz. sabah öğlen akşam hep öyleydiniz. bu kadar çok şey bilmek ve şeytan çekici gibi zeki olmak sizi mutlu etmiyorsa, hayatta ne işe yarıyor hiç anlamıyorum doğrusu..." 


okuyun.

orada kasis var, görmeyen tosluyor

diğergam nasıl olunur bilmem, karın altında kalıp daha sonra açan kardelen olmak istemem, sonrasında kendimi feda ederek tohumlarımı asla etrafa saçmam. saçmam da saçma olur zaten. ne hare ne lale, bunlarla ilgilenmiyorum. son nefesimi zaten birilerine bir şey anlatarak harcamayacağım. kanaat önderliği neyse o da çok saçma bi müessese bu arada. 
"herkes neyin ne olduğunu biliyor." cümlesinde kaç zamir var?

neyse meditasyon iyi bir şey olabilir, ibadet etmek de iyi bir şeydir. tüm tanrılar birdir, arada tek bir fark vardır. kötü tanrı yoktur. hades de iyidir, loki de. hatta priapos dahi özünde iyidir. o normalde de kötü değil ya.

elinde günlerce ufak yeşil bir kitapla dolaşıp deliren bir kız tanıdım, son yediği şey istakozdu. normalleşmesi için ihtiyacı olan ise dinibütün katolik bir psikanalist.

son olarak devlet çok para harcıyor, çoğunu boşa harcıyor, hatta çoğunu cebe atıyor. o duvar yıkılırsa ölen çok olur. honolulu için kaygım sonsuz ve ona saygım yok.

bunların adı da içi boş, bu böyle biline.


o deniz yıldızı için çok şey değişmez

güzel şeyler yersek,
güzel şeyler dinlersek,
güzel şeyler okursak,
güzel şeyler üzerinde oturursak,
güzel şeyler görürsek,
güzel oyunlar oynarsak,
güzel çarşaflarda yatarsak,
güzel insanlarla beraber olursak,
güzel insanları görürsek,
kime göre güzel bilemem ama güzel insanlar oluruz.

arz ederim

patlamış mısır ve ıhlamur istiyorum, bir de 2000 lira. yanına bi de çikolata gelse harika olur, beyaz çikolata lütfen. 
nasıl para kazanabilirim diye düşündüm ve baştan aşağı vasıfsız olduğumu farkettim, hiç bir şey üretemiyorum, tüketmek hayat gayem. incik boncuk yapıp satanlar ne de şanslı insanlarmış meğer.
çizmeler güzel, çizmeli kedi eh işte. kedi gibi olmak da güzel.


son isteğime sizin gücünüz yetmez;


take me down to the paradise city, where the grass is green and the girls are pretty.



profesyonel bi ilişkiye ihtiyacım var, haftada bir yabanmersini ve çeşitli güzellikler içeren kek gerek. sevecen bir unlu mamülcü arıyorum. (tatlı tuzlu'nun kızı)

ımh

"tamamen iyi bir adam olursanız asla sevilmezsiniz ve başarılı olamazsınız." ben böyle beylik laflar edecek kadar cesur değilim,  bu yüzden iki tırnağın arkasına gizlendim. yo hayır, onu ben söylemedim. filmin bi kısmının mesajıydı aslında. film tree of life.


kendine göre haklı bi neden bularak haksız bir davranışta bulunma hakkını elde ettiğini düşünmek çok acı. değer yargıların evrensel değil nihayetinde. bu da akşamdan aklıma takılan bir söyleme cevabım, tabi konunun muhattapları bunu okumayacak.


"başarılı bir şair olmak için gerçekten de ya ölmüş olmak gerekir ya da kıvırcık saçlı olmak." buna sakınlıkla katılmıyorum da yazmak istedim, kafam bomboş oldu gibi geliyor. yo havaların suçu yok, sen yine de gel. son cümlemle de hep bi belirsiz "o" ile uğraşan kız bloglarına atıfta bulundum, çaktırmayın.



kedilerden bir kedi

elalem çiziyo yeminle.





akıtma için ağıt: pancake

herkesin annesi yapıyo mu bilmem ama, bi kaç denek üzerinde yağtığım araştırmaya göre; tavanın hepsini doldurmayacak kadar akıtma (krebin kabartma tozlusu, macır yiyeceği) hamuru kaldığında annelerin bu en güzeli diye kakaladığı parça kadar olan, amerikan filmlerde bol gördüğümüz pancake adlı şeyin üzerine o ufak şişelerden çeşitli reçeller dökerek yemek hepinize nasip olsun, ben henüz yemedim.



bu arada polisler donat yemez.

ikinci el telefon almayın

"sen burada yaşamayı hak ediyor musun?" sorusuna hep "hayır" cevabı alıyosam burada yaşaması müstehak olanlar kim? hayat beni oyalamayı bırakınca daha çok sapıtıyorum, hiç değilse oyunla oyalasa olur. porno, içki, kumar kötü şeyler. 


sabah aynaya kaç defa o traş makinasıyla hep o pis saatte aksettiğimi düşündüm, ortamdan soyutlanmış gibiydim. bu bi kere de kız kardeşim üç yaşındayken olmuştu, "oha bizim ailede ufak bi kız var" diye yanmıştı ampül. işte böyle, yeni anladım daha her sabah aynı haltları karıştırdığımı, epey alığım.


gece yerde yıldızlar vardı, projektörün ışığını yansıtan buzdan küçük gezegenler de olabilir. bu arada küçük prens'i rahat bırakın. ben o yıldızlara bastım, ayağım kaydı. bi aydınlanma da o anda yaşadım, epey garip bi yerdeyim.