yeni yıldan beklentiler
*ben bu seneden not bekliyorum, ortalamam 3.00 olsun istiyorum.
*4 kilo daha vermek istiyorum, 179 a 75 kilo bi insan olayım.
*sevkili istiyorum, valla bak, filmlerdeki gibi mi olcak nasıl olcak bilmiyorum ama artık birileri olsun şu hayatımda, sevgiye yer var şu kalpcaazımda.
*okuldan başım ağırmasın istiyorum.
*iyi bi insan olayım istiyorum, geçen sene daha uyuzdum, bu sene daha makul gibiyim gibime geliyor.
*çok da bişi istemiyorum aslında, bozcaada ya da gökçeada için yeterli para birikicek ama daha fazla biriksin istiyorum.
bu kadar :)
bu bi rastgele yazıdır, zaman kaybından ben sorumlu değilim.
7 de tekrar kalktım, dede gibi yürüyen beyaz donlu bi çocuk gördüm odamda, evet onlar yeni oda arkadaşlarım, camı açmış, kapıyı açmış, bütün gece o pis kokan yerde yatmadı sanki, buz gibi odaya uyandırtıyo beni, çok sinirim bozuldu.
etüte geldim, dünyayı takip eden, her boku israilin yaptıından haberdar bi arkadaş cızırtılı çin malı telefonunun tvsindne haberleri izliyodu, uyuyamadım, sinirim bozuldu.
kamu yönetimi dersi vardı, asistanı geldi hocanın, behlül. oh dedim uyurum, herkesin komiklii tutmuş ne yazık ki, uyuyamadım, blok yaptı, erken gitti, 30 dk uyurum dedim, koca eşek, en az 23 yaşında biri hot pursuit açmış, wııın diye eşlik ederek oynuyodu, uyuyamadım, sinirim bozuldu.
ingilizce dersi şu an, ben muafım ya yıllardır, kütüphanedeyim, niye uyuyamadım bilmiyorum ama sinirim bozuldu.
yalan, başkası yalan
gadaş, kalk gidek
işe giderken
kara ormanda takılırkene
“Bir daha içersen canına okurum, anamın evine giderim.” dediğinde bu kadarını yapacağını düşünmemiştim. O an tövbe ettim, çocuklarımız şimdi Enderunda inşaat mühendisliği okuyor.
konuktan gündemli yazı
boys dont cry
Gece başlı başına hataydı; tüm gün ofiste iki blok ötedeki matbaaya yetişçek olan sünnet davetiyelerini hazırlamakla uğraşmıştım, bu da beni feci halde yormuştu ama Dilşah ile Banu’ nun davetini reddedememiştim, nasıl reddedebilirdim ki? Boncuk mavisi gözleri olan Dilşah hadi ölüyoz dese ateş kızılı saçlarına tutunur giderdim.
Mekanı daha önceden biliyordum, üzerinde route 66 yazan arabalar, Yıldırımbosna Spor formaları ve kramponlarla süslenmiş, loş ışıklı, ortadaki amerikan masalarında 3 senedir yıkanmayan, uzun saçlı, top sakallı, şişman bodur adamların bilardo oynadığı, mahalleden Haydar’ ın tek barmeni olduğu loş bi yer.
Sıra bana gelince Boys Don’t Cry çalmaya başladı, en sevdiğim The Cure şarkısı, monitöre bakmama gerek yoktu söylemek için, Dilşah’ ın gözlerine baktım, şarkının “i try to laugh about it/ cover it up with lies/ i try to laugh about it/ hiding the tears in my eyes/ cause boy don’t cry” kısmında kendimden geçiyordum, bi de ağlamayı başarabilirsem bu iş tamamdı, tabi olmadı, sahneden indim, herkes beni alkışlıyordu, ancak grand kanyonda 10000 kelebek yakalasam bu kadar bir şeyler başarabilmiş hissederdim kendimi, bir milwaukee daha, dickel diye içki mi olur lan!
Boys Don’t Cry ı izleyin bence, olur o.
arkadaş hatırı için bi gece
yağmur yağmaya başladı deniz kenarında bi yere çektiğimizde, hepsi camları kapadı, yağmur, toprak ve deniz kokusunu aynı anda solumak için can atan kaç insan olduğunu bilmiyolardı galiba.
şu an adını hatırlayamadığım, ilk başta da adını bilmediğim çocuk ekran koruyucumun darth vader olduunu gördü ve "o dert veder mı?" dedi, evet dedim, "atsana bana" dedi, attım. "sende film var mı?" dedi, var dedim, "harddiskte mi bilgisayarda mı?" dedi, 2sinde de var dedim, "tüh keşke çanakkalede otursaydın?" dedi, sustum. 5 dk sonra dizi izliyo musun dedi, sanırım karşımdaki cnbcden kültürlü sertifikası almışlardan biriydi, dert veder diyişinden anlamalıydım ya da en başta merte ekvatora yakın bi yerden mi göçmesiniz, yüzün hala sivilcesiz demesinden, onun genlerle değil çevreyle alakalı olduğunu anlatamadım çocuğa, ölü taklidi yaptım sonra. "liseli piç!" diye bağırdım bi de.
batak oynadık, meyve yedim, bu kadar.
ingilizce night club diyalogları
tee eskiden kalma, bi de dün garaj
uzun yazı falan yazcaktım da şimdi o zaman aklımdakileri unuttum, fotografları da boşuna çekmiş olmayem dedim.
gizemli falan
okula geldiğimde cırtlak ses "küçüklerimi korumak" diye bağırıyodu, ne koruycaktım, 5. sınıf olmuşum koskocaman, bizi dövüyolardı hep, ben de dövücektim en doğal hakkım olarak. 3 ay sonra ceket giycektim hem ben, dayı gibi.
türkçede zamirleri işledik, zarfları da sevmemiştim, zamirler üstüne tuz biber oldu, sıfatlardan bahsetmiyorum bile bak, ben zati kullanıyodum bu zımbırtıları, sadece isimlerini öğretiyolardı bana, ama yıllardır sarı inek sarı inek, şu kız da çok güzel. şimdilerde beethovenın bi senfonisi olduğunu öğrendiğim melodili okul zili çaldı, koşa koşa bahçeye çıktık, izmitte artık kullanılmayan prefabrik konuttan bozma kantinden sprite ve patates ekmeğimi aldım, en favori 2limdi, hemen götürdüm onları, babamın acele ettirmesinden bi şey yiyememiştim doğru düzgün. karnımın doymasıyla birlikte duyularım ve beynim daha keskin çalışır oldu, uzaktaki kola kutusunu gördüm ve açıyı da hesaplayıp haminin frikiklerine benzeyen bi şut çekmek için koşmaya başladım, ve 90 a doğru giderken müdüre çarpan top golümü engelledi. "hangi eşşoolueşşek attı onu lan?!" diye bağırdı müdür, ben dedim, yanına çağırdı, paçası kola olmuştu, sağ tarafıma çok sert bi şekilde vurdu, sanırım artık sağırdım ve sanırım solaktı bizim müdür, bi de soluma vurup yolladı beni.
matematikte üslü sayıları işledik, bi bok anlamadım, 2 ders boyunca ön çaprazdaki ferhana baktım, galiba aşıktım. çıkışta babam beni almaya geldiğinde çok sinirliydi, lastiği indirmiş birileri, benzincide şişirdik, annem öğle yemeğine boşnak böreği bi de mikser ayranı yapmış, patates sprite ile yarışamasa da güzel bi 2liydi bu da, atv de salih memecanın bizimcitysi vardı, enflasyonu canavar gibi çizmişti, hala öyle çiziyo, enflasyonu o adam yüzünden uzun bi süre canavar sandım, babama üslü sayıları anlamadım bugün dedim, bana ne dedi, eve hiç iş getirmezdi, lastiği indirenin ben olduğunu da hiç bi zaman öğrenemedi.
bi bakın beyaa
bunu da dinleyin benJe, çok dinliyorum bu aralar.
http://fizy.com/#s/1lt9fc
balık
başkaları balık tutmak için nelere katlanıyomuş, ben ise onunla daha hiç balığa gitmemişim. haklıydı, güzel olurdu beraber balığa gitsek, tık tık vursa derya kuzuları, "a ha bu sefer geldi!" dediğinde birimiz, raks eden misinayı beraber çeksek, tuttuğumuz balıkları az sonra can vereceği deniz suyu dolu kovamıza koysak, akşam yemeğini de (gece bile olabilir, kim bilir kaçta dönerdik eve) ızgara balık, soğan belki bi kaç duble rakıyla yapsak. balık tutmaktan kaçmamın sebebi yemlik kurtlarla uğraşmaktan kaçmak değildi tabiki de ya da iskelede içenlerden çekinmem.
çok eskiye dayanıyo balık tutmakla aramın bozulması; daha kısa donlu bi veletken tüm yaz tatilimi iskelede geçirmiştim, her akşam eve leş gibi balık kokarak, şansım yaver giderse de 1-2 kilo çirozla bi kaç zargandan oluşan ganimetimle giderdi, kefal yakalamışlığım bile vardı. bi gün "babaaa babaaa beraber gidelim balığa" dedim, denizciydi ya belki bana işin püf noktalarını öğretirdi, hep kefal tutardım. gittik iskeleye, ben havalara uçuyorum, sabahtan akşama kadar bi başıma durduum yere babamla gitmiştim, görsündü ordaki büyükler benim de büyük hatta onlardan büyük babam vardı. her zamanki gibi en uzağa atmaya çalışıyodum oltamı, sanki iskelenin altında balık yokmuş gibi, babam "boşuna uğraşma öyle, burda da var aynı balıklar" dedi, aman Allahım ne kadar ustasıydı işin, kurşun misinayı dibime kadar getirdikten sonra tam bi profesyonel gibi dibimize saldım yemi yenileyip, hemen yokladı bişiler, daha sonra balık vurduğundan emin oldum, hızlı hızlı çektim yukarı doğru, kaç tane balık vardı acaba? 2 tane istavrit gördüm misinanın sonu yüzeye doğru gelirken, çok heyecanlanmıştım, işi erbabından öğrenmek böyle bişeydi herhalde. hemen çektim balıkları yukarı, hala iğneden balık çıkartırken telaşlanıyodum, deyusun oğulları uslu durmuyolardı ki, kıpır kıpır, ıslak olmalarından ötürü de kayganlar zati. o arada misinayı karıştırdım, üç günde bir yeni misina alan ben için gayet sıradan bi olaydı bu fakat babam bana çok bağırdı, şimdi ne dediğini bile hatırlamıyorum ama o zaman yerin dibine girmiştim, düşsem denize boğulsam da o kadar insan, arkadaşlarım bana bağırıldığını görmeseydi. son balık tuttuğum gün böyleydi, 20 sene geçti üstünden, son yakaladığım balıkları da ben değil anneannemin kedisi pındık yemişti.
"benim de canım balık istiyo, karagözler de tam ızgaralıktır." dedim, kardeşimin yanımıza geldiği zaman kullandığı oltalarını ve nevaleleri bagaja atıp iskeleye gittik, hiç de uslu durmuyodu deyusun oğulları...
kapitalizme darbe
okuldaki kantinler kapanmıştı, tek çarem melun yahudi markası nescafenin makinasıydı (öyle dediğime bakmayın,
nescafeden başka kahve içmem kolay kolay). makinaya nazlı yara yaklaşır gibi yaklaştım, yüzgörümlük olarak 1 lirayı
yuvarladım, çıkırtt etmesi gereken yerde kuru bi tıkla karşılık verdi bana, son bozuk paramı yutmuştu yavşak,
o andan sonra bi sevgiliden çok red kitteki, das kapitalın mangasındaki kapitalizmi sembolize eden şişko adam gibi
gelmeye başlamıştı bana. (şişko adamı bulamadım, yukardaki de pek çıkarcı ama)
birden karanfildeki komunistler gibi hissettim, kapitalizmden öcümü almalıydım ama nasıl? hem bu bana ilk yamuğu da değildi,
daha önce de muayyen günümdeyim, su bitti gibi mazeretlerle karşıma çıkmıştı, ilişkimizi gözden geçirmeliydim,
derin düşüncelere daldım, çok sinirlenmiştim, bi yumruk savurdum onca anıyı paylaştığım yara, o al yanaklı dilbere ama ilk
başta işkillenmeliydim, yanındaki pis pis sırıtan şemsiyeli adamdan, dıt dıt yaptı ve elleriyle kafasını korudu, bi daha
vurdum, mike tyson karşımda olsa devrilirdi, sanırım öldürdüm onu, kapandı, sabah gördüm, ambulans çok gecikmişti, içini
açtılar, otopsi herhalde, şimdi boku yedim dedim, kırmızı elbiseli adam bi kaç yeri sıktı ingiliz anahtarıyla ve gözlerini dünyaya açtı tekrar.
sevinsem mi üzülsem mi bilemedim, 1 lira daha yuvarladım...
bunu kaçınız biliyodunuz?
burdan dinleyebilirsiniz:
http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/24127/defne-samyeli---hadi-beni-sev
burdan da izleyebilirsiniz:
http://www.izlesene.com/video/unluler-defne-samyelinin-sok-klip-goruntuleri/1455318
çok komik yHa falansss yaaaa. asdfgdfhazg
İnternet’e Bağlansalar Ne Yaparlardı?
Komunist İmam
Yazar hasan kıyafet bölüm kavramından uzakmış, bi paragraf başı yapıp yıllar sonrasına falan gidiyo. Kitap güzel yine de, okunabilir.
bu bir internet cafer yazısıdır
ben ankaraya geldim ya zati, soğuk be bura, öğlenleri de ısınıyo, 1 haftada bi bok yapmadım iyi koştum ama (o sahayı 8 kere dönüyom, boru muuuu?). yeni hocaları falan gördüm, ceza hukuku mu ne ondan çakarsam sorumlusu ben değilim.
her geçen gün insanlar küçükleşiyo olabilir, 1. sınıflar bildiiniz velet. bi de içlerinde ortaokuldan sınıf arkadaşım çıktı, daha konuşmadım ama o zaman da konuşmazdık zati.
uyku düzenini benimn kadar hızlı değiştirip buna adapte olabilen var mıdır bilmem, 1 gün önce uyuduum saatte uyanmam falan gerekiyodu ve bunu başardım asddgbxz
ben insan profilleri şeysi yazıcam hatta yazıyom ama okulda kaldı kağıtlar, bilmiyorum ki buraya koysam mı?, koysam ilgi görür mü?
kardeşimin mp3 çalar şeysi sonystage programı olmadan müzik atmıyo, cd evde kaldı (almak aklıma bile gelmedi, o kadar çok kaldı yani), kurbana kadar aynı şeyleri dinlicem galiba.
internet kafeler zihin kapatıyo, hafta içinde yazcak negzel şeyler bulmuştum ben, galiba bilgisayarımı yanıma almalıydım.
a ha da bunları dinliyom, kayıtlı olmayıp da dinlediğim tek şey sakin.
http://kepazeyim.fizy.com/p/sakin
bi de çavdar tarlasında çocukları tekrar okudum, dün de dostta 60 yıl sonra diye bi kitap gördüm, bizim holden 76 yaşında, yazarı salinger değil diye 19 liraya kıyamadım, okuyan varsa değer mi bi söylesin.
A ha.
Painkiller ve reckless dinleyip duruyorum.
Laptopumu evde bıraktım, mobil pek zor, okuyom ama yazılanları.
Jedi olasım var.
grindhouse
planet terror:
anılar
taşınıyoruz, kitaplık, bilgisayar ve aksanların atılıcak olanlarını falan ayarlamak bana kaldı, 2 velet okulda, onların eşyalarını da ben o yaşta bunu kullanmıyodum falan deyip attım, bilmiyorum artık işe yarar mı yaramaz mı diye. kendi dosyamı buldum, taaa liseye başladıım ilk seneki notlar falan var arasında, doğum günümde çıkan günlük bülteni de koymuşum, akşam yemeğinde bezelye, makarna ve yoğurt varmış. hiç bi şi ifade etmedi onlar bana, günlükten başka da bi çok şey vardı; tasarımını yaptığım dergi, bi tane konferans davetiyesi (isorakla yapmıştık, koza davetiye şablonunu çalmıştık.), o zamanlar hoşuma giden karikatürler, üzerinde polis şeysinin yıldızı olan kağıt, ince şeritlere bölünmüş yıldız, ilkeler falan yazıyo, ilk tuttuum nöbetin yoklaması bile vardı, çok güzel yandılar.
o zamanlar farkında değildim ne bok bi hayat yaşadığımın, sonradan anlıyosun, başkalarını görünce, kendini onlarla karşılaştırınca, ne güzel yaşıyoz yhaaa modundaydım sanırım, şu an nasıl düşündüğümü de tam hatırlamıyorum, çok uzak geliyolar bana.
bi de eski ajandamın arka sayfasında annemin yazdıklarını gördüm;
- kömürcüye xxx lira (doğalgaz yok burda, kasabada yaşıyoz biz)
- hys bilmem neye xx lira
.
.
.
üstleri çizili, borçlar ödenmiş.
- menkıbenin çocuğuna bi küçük altın
- zeynep e 2 ve ya 3 altın, evet "ve ya" ayrı yazmış. bunu bilmesi şaşırttı. (ya da imiş ama birleşikmiş, kafam salak gibi demek.)
- ayşeye 1 altın.
.
.
.
- sedanın kızına 1 küçük altın. (geri geldi) (sanırım kardeşimin hatiminde taktılar)
.
.
.
yoruldum millet, bi milyon şey taşıyoz şimdi kamyona yüklendiler bi de geri çıkartılcak onlar.