bira gazlı içecek sayılmaz

"sadece deniz kenarında yürümüş olmak için bizi burdan geçirdiğimden kendime kızıyorum ve bu yüzden hızlı hızlı adımlar atıyorum, uydur bana kendini. son zamanlarda iyice miskin oldum, saçma kurallarımdan sıkılmaya başladım. aradan en az iki saat geçmeden bir diğer sigarayı yakmamak, günde en fazla 200 ml gazlı içecek içmek, üç dilim ekmeği geçmemek." sözünü kesmese daha devam edecekti, "kedi götünü görmüş yara zannetmiş." deyiverdi, sonra çok utandı ama susturmuştu onu, utanmasına da gerek yoktu ya, anneler çocuklarına böyle şeyler söyler. "zıkkım iç." diye de ekledi, demese içinde kalırdı. büfenin önünden geçerken;
-öh içkilere bak, ne güzel duruyolar, insanın içesi geliyo.
+zıkkım iç.
rövanşı alma fırsatı bulmuşken kaçırmasına imkan yoktu ve kendini kazanmış hissediyordu, berabereydiler.
-sen şu kayığa gidiyon ya, bizim iş yerinde bi kadın var.
+ee
-onun da kocasının kardeşi var.
+dolandırmasana beya, söyle de iki bira alayım sonra, neşemiz yerine gelsin.
-tamam be köpek, adam gece balığa bakmak için güverteye çıkmış, o lambaların olduğu direk de o anda kırılmış, adamın karnından girip sırtından çıkmış.
+ne yani, bu yüzden balığa çıkmayem mi? böyle olcak diye mi korkuyon?
-he, çıkma. tatil yap biraz.
+anne seneye polis olcam, nerdeyse beni öldürmek isteyen 5 milyon insanla aynı ülkede yaşıyo olcam, belki 5 milyondan da fazladırlar, bilmiyom. senin korktuğun şeye bak. ne içiyon? ben carlsberg kutu alcam, sana fıçı efes?
- beck's al bana da, bi de tuzlu fıstık al bi küçük paket.
siyah poşete koydu büfedeki kız biraları, erkeğin eline en çok yakışan şeylerden birine, haliyle çocuk taşıyodu poşedi de. yürürlerken akülü araba süren bi kız geçti yanlarından. çocuk "şimdi şuna bi tekme atçan, gelişine, takla atıp yuvarlancak, ne güzel olur." dedi gülerek, annesi de "hasiktir ordan pezevenk, bi tane yap da seninkine vursunlar, o zaman göreyim götünü."

.

-anne dedeme söyle biga'ya gidince bana kardeş alsın, ben çok sıkılıyom.
+nasıl getircek onu?
-poşete koysun ama ağzını bağlamasın, bağlarsa kardeşim öler.

nihat kaptan


"denizlere gark olasın nihat, yılanlar gibi sürünesin, çocuklarının büyüdüğünü göremeyesin." diye ilenmesi için yaşlı kadının, nihat abinin çok büyük bi kabahat işlemesine gerek yoktu. fazlaca neşeli mizacı olan bu abi az kötü karpuz alsa, yakaladıklarını ucuzdan verse, konu komşuya bedava balık dağıtsa bile bu lafları işitirdi, napsın adam oynayıveriyodu. nasılsa kocası ölse dul olurdu, annesi babası ölse öksüz ya da yetim, çocuğunu kaybedenin ismi değişmiyor. çirkin, çok çirkin olduğundan sanırım tüm dünyaya karşı nefret doluydu, diğer çirkinler gibi.


ayandon fırtınası öncesi denize çıkmışlardı, pek balık alamadılar, limanda çöpleri ayıklarken kasabanın yabancısı bi kadın bazı balıkları kedilere attıklarını görüp kocasına "onları bize verseler ya ne atıyolar?" dedi, sonra da ağ temizleyenlerin en genci olan ekrem'e;
"onları niye denize atıyosunuz?"
"efendim abla?"
"şu balıkları, denize niye atıyonuz, yenmiyolar mı?
nihat abi karıştı araya, kafası biraz bozuktu, "valla abla şimdilik yenmiyo ama balık daha da azalırsa bu yamyam insanlar bi kaç seneye bunları da yer.", kadın biraz bozuldu, uzaklaştılar.


nihat abi gemicilerine döndü, "çocuklar" dedi, "bana da para lazım size de, bugün işler kesat, mazot parası anca çıktı, bi de sigara parası belki. yarın da çıkalım derim."
işlerine pek gelmedi, ayandonun kopması yakındı ve o zaman denizde ölenin hükmü intiharla birdi ama nihat abilerini de kırmazlardı, bir sonraki akşam limanda buluşmak üzere anlaştılar, evlerine gittiler.

çapa alırlarken balıkçılar kahvesinden laf attılar, "nihat, çocukların da kendinin de başını yicen, yapma" diye, koca adam korkar mı? "bana bir şey olmaz evelallah" diye bağırdı, bi de kendi etrafında dönüp oynayıverdi güvertede.

fazla güvenin sonu pek iyi olmaz, ağ atarlarken yandan kuvvetli bir dalga yediler, sonra da kaptanın tecrübesi de kar etmedi gemicilerin okuduğu dualar da. toparlayamadılar tekneyi, hepsi denize düştü, tekne alabora oldu. iki çocuk bi kaç dakikada boğuldu, nihat abi direndi, taa kalelerin dibindeki koylara kadar yüzdü, kumsaldaki kumları avuçladı. gövdesini kıyıya atmıştı ama bacaklarını sudan çıkarmaya gücü yetmemişti. bulduklarında bacakları buzdu, gövdesi hala sıcak. çocuklardan biri kıyıya vurdu, diğeri dört ay sonra başka bir balıkçının ağlarına.