kaş yaparken göz çıkıyor



'Keşke o çantayı bulmasaydım' demiş Bülent Soylu.

Karaman'da 3 hafta önce çantasını bulup teslim ettiği Mahide Doğay'ın önceki gün altınları için öldürülmesi Soylu'yu isyan ettirdi.

demiş devamı şu şekilde olan haberde  http://www.sabah.com.tr/Yasam/2012/02/27/keske-o-cantayi-bulmasaydim

burada polisin suçu var diyen olmamış. oysa tck'da şöyle yazar;

Madde 83 - (1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir.

Hrant Dink'in avukatı dahi yakın zamanda bu maddeyi kullanarak bolca kişiye dava açtı. biraz geç kalmıştı.

kamu kuruluşları özel sektördekiler gibi çalışıyor, çoğu reklam peşinde. yöneticileri kendi birimlerinin yaptıklarını  duyurabildikleri kadar bol yere duyurup daha üst mevkilere gelmeye çalışıyor, istatistik burada her şey.

karaman'da da hiç düşünmeden yaşlı kadının tüm bilgileri basına verilmiş, sadece parasını almak için bi ara uğrayın denmemiş.

benzer şey sanırım organ nakillerinde de olacak, hastaneler ve doktorlar birbirleriyle yarışıyor ve sanırım bu arada yapmaları gerekenleri ihmal ediyorlar. 

hakkımızda hayırlısı.

trust me i am a jedi


a space odyssey filminde düşen o kara dikdörtgen prizma hacerül esvedmiş, ikinci izleyişimde lan yoksa! deyip arayıp taradıktan sonra öğrendim. cennet uzay mı? astronotlar en mümin kullar mı bilemeyeceğim. ama dünya büyük bi ihtimalle cehennem. magma da yedinci katı.


bi de annem ben doğmadan önce kucağına hacerül esvedi verdiklerini görmüş, o günden beri benim onu hacca götüreceğime inanıyormuş, kısmetse gideriz.


bi de son filmde jack sparrow'un babasını keith richards oynuyomuş, hiç söylemiyosunuz.


jar in jar


jar jar binks olmasa çok daha güzel bi galaksimiz olur.

metal müzik şeytan icadıdır

mezhebime göre müzik dinlemek harammış, yani din adamlarının doktrinleri bu yönde. mezhebimi ben seçmemiştim zaten, sen busun demişlerdi, dert yok. haramsa da hesaplaşılır daha sonra. tabi saçma denmez, ama saçma. kabullenmek mi ne gerekiyormuş. yo burada dini sorgulamayacağım.


müzikle ilgili bi rivayet, "siz cenneteki musikileri duysanız, dünyadakiler sadece gürültü kalır." tarzında bi şey var. kim söylemiştir, hadis midir bilmiyorum. 


şeytan cenneti görmüş, olaylara hakim. kesin müzik de biliyordur. ve beste yapan, aynı zamanda bu fikri aklıma sokan arkadaşıma sorduğumda müziğin yazı yazmak gibi düşünerek olmadığını, birden çıktığını söylüyor. şeytan fısıldıyo olabilirmiş. 



fısıldıyosa eğer şeytan o kadar da kötü birisi değildir. iyi şeyler de yaptığı oluyor demektir. fısıldamaya devam etsin fakat bazılarını dışlamalı, şeytan beni okuyorsan bu dediklerimi dikkate al, onlara fısıldamaktan vazgeç, seni yanlış anlayanlar var.


tombik, şeytanı nasıl da yeniyodu ama?

çorabımın teki hala yok

normal günler yaşıyorum, sıkıntım hep aynı düzeyde, yatmadan önceki açlığım aynı düzeyde, kafamın içindeki kötü düşünceler keza, uzatırım da uzatırım bunu. sıradan işte, değişimsiz. kötü bi hayatım var belki ama çok kötü olmadığını biliyorum, tadı güzel olmayan fakat besin yönünden zengin yemekler kadar kötü falan. hani diyorum iyisi olmayacaksa arada beni zorlayacak kadar kötü şeyler olsun, en azından değişiklik olsun. iyi olur bu. spor yapıyorum düzenli olarak, sadece hafif bi ağrı oluyor vücudumda, bazı günler çok zorluyorum kendimi de acı hisseder oluyorum, inanın o daha hoşuma gidiyor. bedenindeki morluklardan ve diş ağrısından haz alanlar olduğunu biliyorum, ben de onlardanım. sapıklık değil bu. öldürmeyen yumruğun güçlendirmesi de pek sayılmaz. sadece değişiklik iyi.

kafamda yakınlarımı kaybettiğim senaryolar üretiyorum, bazen bu aileme kadar varıyor. şimdiki belki bi rahatsızlık olabilir bilmiyorum, çok kişiye sormaya cesaret edemediğimden siz de böyle olabilirsiniz diyemiyorum. o kurgulardan bazıları şu halimden daha iyi bi halde olabileceğimi düşündürüyor beni. yakınların gerçekten yakın olmaması gibi bi şey yok, ciddi yakınlar hep rol alanlar. 

gerçek problemler meşgul etse beni, eften püften olanlarını unutçam en azından, kafamı gerekli yere yormuş olucam, belki bi işe yarıcam, bilmiyorum. toparlayamıyorum, bu kadar. 

düşünmek için değil, yaşamak için yaratılıyoruz.

iradem ifsada uğradı

kuru kafadan adamın suratına geçiş efektine bayıldım.

ufacık bir çocuk iken buna sürekli maruz kalmış ve söylediğine göre dedesi torosta bu şeyi açtığunda bagaj kısmına gidip ağlamış bir arkadaşım var.



don't let me be misunderstood




kill bill soudtracklerı harika olan ikileme (üç gelcekmiş la uma thurman yaşlansın diye bekliyomuş quantin), dolapdere big gang güzel coverlar yapıyor.

soyunmaktan son anda vazgeçtim

iki film var, onları izledikten sonra bana temelli alışkanlıklar kazandırdılar.


birincisi American Beauty; başrol Lester'ı karısı aldatınca değişiklik kararı alıyor ve sabahları koşup kondüsyon yapıyor ve sağlıklı besleniyor, bir zaman sonra fit bir bey olup çıkıyor.


ikincisi American Psyhco, Christian Bale, sanırım filmde adı Patrick'ti, her sabah yüzüne binbir çeşit kremler sürüyor, giyimine dikkat ediyor (burada eksiğim var). tüm bunları yaparken milleti doğramaktan eksik kalmıyor.


filmler de yaşanmış ya da yaşanması mümkün olayları bazen anlattığından ben bunların olabilirliğine inandım. ilkinin etkisine kapıldıktan sonra + 30 kilo verip eskisine nazaran güzel bir vücuda sahip oldum. ikinci filmin etkisi ise bana epey masraflı oluyor, tek celsede bir şey değil de zamanla sigara içmesem şu araba benim olurduya dönecek. penatring bilmem ne scrubından, bi şey jeline, oradan kil maskesinden tut ferahlatıcı toniğe bi sürü ıvır zıvırım var. evet onları kullanmazsam cildim zati yağlı olduğundan zart diye yağlanıyor da kullanmasam ne olur bilemiyorum.



sene 2009

sene 2011



bunun yerine yarı çıplak abuk bi fotografımı koyacaktım ki yıllarca yanından geçip de köftesini yiyemediğim Bursa'daki araba köftecisinin önündeki fotografımı buldum, diğerini yolla panpa diyene yolluyorum.


kıssadan hisse

bi mercedes s 200 lada samara'ya arkadan çarpar, mercedesin şoförü hışımla arabadan iner ve ladalıyı aşağılamaya başlar, "dikkat etsene, ne biçim sürüyon, polisi çağırayım da gör" gibisinden şeyler söyler, ladacı sakindir. polis gelir, arkadan çarpanın her türlü kusurlu olmasına rağmen ladacıya yüklenir, "sen ne biçim şoförsün ki adam sana arkadan çarpmak zorunda kaldı?" derler. mercedesli inşaatçıdır, zengin bi inşaatçı. krokiler falan çizilirken ladacıya kim olduğunu sorarlar, "cumhuriyet savcısıyım" diye yanıtlar, sonra polislerde bi u dönüşü, özür dilemeler, mercedesliyi kusurlu bulmalar.

mübarek

bayramların kışın ortasına geldiği zamanlardan birinde annem ramazan bayramından önce iki takım elbise almıştı bana (takım elbise derken takım elbise değil, ben ilk sivil ceketimi bu sene aldım),  o aradaki iki ayda bunlardan birini hiç giymedim. kurban bayramı yaklaşınca da annem nasılsa onları giymediğimi ve bana bayramlık almayacağını söyledi, şaka gibi, bayramlıksız olur mu? şaka yapmıyomuş, almadı da. o bayram yataktan çıktığımda saat epey geçti ve tüm bayram boyunca kimsenin elini öpmediğim gibi kurban etinden de yemedim.

bugün de kandil ama etrafta ne kandil simidi var ne akide şekeri. lokum ve meyve suyu bile yok. orta çaplı bi inanan olarak dua etmem gerekiyor ama ben mükafatın kaporasını önceden ve somut olarak istiyorum.

evet, kandiliniz mübarek olsun, dua edin. 

ha bi de hacerül esved taşından tesbih yapıp satmayı planlayan insanlar tanıyorum, kendilerini asla ifşa etmem. benim bu konuda da çarpık görüşlerim var, bence hacerül esved büyük bir ihtimalle meteordan ibaret. değilse ileride gg.

oktay usta'dan kandil simidi tarifi; http://twitpic.com/8f6rc7


sakal erkeğin makyajı


sakallarını kesen erkekler genelde böyle olmaz, bundan bin kat daha beter olur, Luke Wilson yine gideri olan bi abimiz. her sakal kesme seansı (burada seans denmez aslında ama ne desem bilemedim). beş gün önce yer yer kızıla çalan sakallarım vardı (sakallarım diye kullanmam doğru mu? bunu da bilmiyorum) ve zati benim herhangi bir giderimden bahsedemeyiz. şimdi ise çok çok, sayısal bir değer vermek istemeyeceğim kadar soğuk havada dışarda bulunmaktan dolayı kuruyan suratım, acıyan dudaklarım ve yakında düşecek burnumdan başka bir sermayem yok. ankara'dan selam vermiş miydim?

sakalın erkeğin makyajı olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz değil mi?