afili parçalar (madde 77-80)

afili parçalar (madde 77-80)

her sabah ten ten oynar biz merveyle kritiğini yapardık

---gerçek kesit bu, tam hikaye değil, pek zevkli de değil.---


'ten ten' biter bitmez koştum, annem arkamdan "kahvaltını bitirmedin daha" diye bağırmadı, "otur şuraya yemeğini bitir." dedi, annem kahvaltıya kahvaltı demeyen annelerdendi. dinlemedim, merve'den önce çıkmalıydım balkona, merve karşı  binada, bizim gibi üçüncü katta oturan ailenin, aile deyince de sanki tenenbaumsları anlatıcam gibi geldi ama, ailenin kızlarından en küçüğüydü. ibrahim abinin tam dört kızı vardı, bundan pek memnunmuş gibi davranmazdı merve ve ablalarına, melahat abla da erkeği bulmak için beşinciyi yapacaklarından, masanın dört ayağı olduğu gibi bir de yüzeyi olması gerektiğinden bahsediyodu, hayal gücümü inanılmaz zorlamıştı bu benzetmesi. bunu gün bizdeyken, her zamanki gibi odamın kapısını açık bırakıp kadınları dinlerken duymuştum, varsın kadın muhabbetti dinlemek erkeklere yakışmasındı, çok zevkliydi, yapacak bir şey yoktu. biz erkek milletinin sokakta yaptığı, "o laflar bayır aşağı...", "atlı kovboya para verdim..." gibi sözler içeren laf yarışlarımızdan bile zevkliydi ya. laf yarışları kavgayla biterdi bi kere, kadın günlerinin de kavgayla bittiğini duymuştum ama annemin katıldığında henüz böyle bir şey olduğunu işitmemiştim, laf yarışlarında kısır veya patates kızartması da olmazdı, kıyaslama da simetri uygulamaktan nefret ederim ama paramız varsa en fazla mısır cipsi falan yerdik.


merve'yi anlatacaktım sahi; merve'nin gözleri zeytin gibiydi, zeytini sevmezdim ama onun gözlerini severdim. saçları niyeyse pırasa gibiydi, ne pırasayı severdim, ne saçlarını. suratı bi ölününki kadar beyazdı, ölü suratını mı nerde gördüm? bi gün vedat'ın dedesi ölmüştü, zırt pırt topumuzu patlatan kocakarı babaanesi de kocamı bi kez daha görcem diye tabutu açtırmıştı, ben balkondan olanları izlerken ağzımdaki şeftaliyi tükürdüm, o günden sonra şeftali yemedim, bir şeyler yerken ölüm  bahsi geçerse de iştahım kapandı yemeği o anda sonlandırdım hep.


hah, merve diyodum, bir yaş küçük benden, ben de o zaman sekiz yaşındaydım işte, fiziksel özelliklerinden bu kadar bahsetmem yeterli, anlayacağınız o kadar güzel bi kız değildi, şimdi bi bakanın dönüp iki kere baktığı bi kız oldu o başka.


o gün ben kazanmıştım, balkona ilk ulaşan bendim ama tek ulaşan da, zamanla yarışmıştım sadece, hasta mı olmuştu acaba? ilk defa böyle yapmıştı biz bunu alışkanlık haline getirdiğimizden beri. dramatik bir aşk filmi kurgusu değil anlatacağım, tabii ki taşınmamışlardı, hem taşınsalar perdeleri olmazdı, perdelerini sonradan gelip alacak değillerdi ya? sebebini okula giderken öğrendim, artık okumayı öğrenmişmiş, çizgifilm izlemekten daha yararlı bi iş olan kitap okumaya kudreti yetiyomuş, hep o yelloz ablaları sokuyodu böyle pis fikirleri körpe aklına, şimdi üçü de layığını buldu, kendilerinden beter adamlarla evliler. "ulan ben iki senedir okuyabiliyorum ama hiç bi cin ali saçmalığı ten ten'den güzel değil" diye bağırdım, ten ten'i bi kitaba satmasını sindirememiştim ya da beni bi kitaba satmasını, koşarak gittim okula, okul kapısından girerken camda kendi aksimi gördüm, kıpkırmızı kesilmiştim, ertesi sabah tabii ki ten ten izledim, balkona koşmadım bu sefer, sonucu belli olan yarışlara girmenin saçma olduğunu o zaman da biliyordum.

buydu işte ten ten'i ve beni sattığı pislik!


o ha neden balkona koştuğumuzu söylememişim, bölüm kritiği yapıyoduk, nasıl da yakaladı, aslında zordu ama prenses yardım etti falan :)