A ha.

Ankaradayım, okul falan. Takıntılı derslerimin hocaları çok güzel, diğerleri zor, yapçak bişi yok.
Painkiller ve reckless dinleyip duruyorum.
Laptopumu evde bıraktım, mobil pek zor, okuyom ama yazılanları.
Jedi olasım var.

grindhouse

quantin tarantino ve robert rodriguez ikilisinin ortak yapımı, 2 film şeklinde yapmışlar:

planet terror:


2lemenin robert rodriguez ayağı, şu resimde az sonra üzerinde silah patlıycak olan kişi quantin tarantino.
hikaye klasik; zombiler bi şekilde dünyayı istila eder, panzehir vardır, çevrilmemiş az kişi panzehire ulaşmaya çalışır. filmde 2 tane bomba abla var, birisi bu tabanca bacaklı olan diğeri ise doktor. bruce willis zombi ordusunun önderi.

two against the world.

death proof:



figüran, ünlü kızlar (1 adet zenci güzeli, 1 adet cheer ladyli güzel asdfg), ayak, araba, müzik ve tabiki dans, tadaaam quantin tarantino filmi bu. 2 partlı, eski filmlere göndermeler var.

filmler için yazıcaklarım bu kadar, farklı olmak için uğraşmışlar, izlemeye değer filmler.

anılar








taşınıyoruz, kitaplık, bilgisayar ve aksanların atılıcak olanlarını falan ayarlamak bana kaldı, 2 velet okulda, onların eşyalarını da ben o yaşta bunu kullanmıyodum falan deyip attım, bilmiyorum artık işe yarar mı yaramaz mı diye. kendi dosyamı buldum, taaa liseye başladıım ilk seneki notlar falan var arasında, doğum günümde çıkan günlük bülteni de koymuşum, akşam yemeğinde bezelye, makarna ve yoğurt varmış. hiç bi şi ifade etmedi onlar bana, günlükten başka da bi çok şey vardı; tasarımını yaptığım dergi, bi tane konferans davetiyesi (isorakla yapmıştık, koza davetiye şablonunu çalmıştık.), o zamanlar hoşuma giden karikatürler, üzerinde polis şeysinin yıldızı olan kağıt, ince şeritlere bölünmüş yıldız, ilkeler falan yazıyo, ilk tuttuum nöbetin yoklaması bile vardı, çok güzel yandılar.


o zamanlar farkında değildim ne bok bi hayat yaşadığımın, sonradan anlıyosun, başkalarını görünce, kendini onlarla karşılaştırınca, ne güzel yaşıyoz yhaaa modundaydım sanırım, şu an nasıl düşündüğümü de tam hatırlamıyorum, çok uzak geliyolar bana.


bi de eski ajandamın arka sayfasında annemin yazdıklarını gördüm;


- kömürcüye xxx lira (doğalgaz yok burda, kasabada yaşıyoz biz)
- hys bilmem neye xx lira
.
.
.
üstleri çizili, borçlar ödenmiş.


- menkıbenin çocuğuna bi küçük altın
- zeynep e 2 ve ya 3 altın, evet "ve ya" ayrı yazmış. bunu bilmesi şaşırttı. (ya da imiş ama birleşikmiş, kafam salak gibi demek.)
- ayşeye 1 altın.
.
.
.
- sedanın kızına 1 küçük altın. (geri geldi) (sanırım kardeşimin hatiminde taktılar)
.
.
.


yoruldum millet, bi milyon şey taşıyoz şimdi kamyona yüklendiler bi de geri çıkartılcak onlar.


garip esnaflar

sabah telefon geldi, yurtiçi kargo, pakediniz var şubemize gelip alabilirsiniz (bi kasabada oturuyorum, kargolar pek uğramaz, ilçedeki şubesine çağırır), gittim, biz pakedi evinize yolladık dediler. e ne bok aramaya çaırdı bunlar beni?

akşam telefon geldi, ulusoy, cumartesi gecesine biletiniz var, gelip ücretini alabilir misiniz? çanakkale den olan seferleri kaldırıyoruz. oha dedim, yangından mal kaçırır gibi ulusoy kapatıyolar. yok gelemem, uzağım dedim, garajdaki marketten ücretinizi alın yarın dediler, bilet bulamazsam ne söverim.

tedaş (ya da öle bişi teidaş da olabilir), esnaf değil ama, bi sıraya girdim, soldaki sıra, zaten 2 sıra var, benim sıradan 2 kat hızlı çalıştı.

şifa bozacısı, bigadaki favori mekanım, yazın dondurma, kışın boza, darıdan yapıyo üstelik, her seferinde bozayı ne kadar mükemmel koşullarda hazırladığını anlatır bana, gerçekten harika bozası var, dondurmaları da pek güzel, bana ankarada akmandan başka yerde boza içme dedi, beni takip ediyo olabilir.


3 film 1 arada izledim

ohaaa kepaze sapıkmış, ne ayıııp. falan filan diye bi başlangıç yapıcam ama 3 film 1 aradanın ne olduu bilinmiyosa bütün olay boka sarıcak.

tek tek anlatıp kafa yormucam bugün ve dün izlediğimiz filmleri, 3 ünü anlatıcam sadece.

bizim okulda kayserili bi arkadaş vardı, izmir caddesinin ilersinde, eski maltepe pazarına giderken afiş görmüş, 3 film 1 arada 5 lira diye, gelmiş bize anlatıyo, bi karayip korsanlarını seçerim, bi yüzüklerin efendisi, diğeri ne olsa acaba diye?
vizyonda olup olmama sorgulaması bile yok :)

truman show

hep izlemek istediğim, ertelediğim bi filmdi, konusunu biliyodum, bazen herkesin düşündüü "acaba bu ipneler beni test mi ediyo, hepsi bi oyun mu?" düşüncesinin filme geçirilmiş hali. entel magandalar eleştirmiş bu filmi verilenler açık açık veriliyo diye, çok zeki insanlar oldukları için, imge dünyalarına simgeler sunsak yeterdi, spot lambanın düştüğü sahne harika! filmdeki yavşak izleyiciye kıl oldum, her boka seviniyolar. jim carreyin sadece komik bi adam olmadıını kanıtlayan film, 23 de öleydi, ya da 21 miydi, tam hatırlayamadım.

good morning, good afternoon and goodnight!

sin city

çizgi roman uyarlaması, quantin tarantinonun 1 dolara yardımcı yönetmen sandalyesine oturduu film. çizgi romanı izliyorsunuz, karaktarler tam oturmuş, bruce willis harika, jessica abla bile var :) diyaloglar güzel, filmin ilk sahnesini tam olarak bağlayamadım filme, bir daha izlersem kesin çözerim, olayı bilen varsa anlatsın. elijah wood bilem var. bi sürü güzel sahne ve diyalog arasından, en sevdiğim:

marv:
wort to kill
worth going to hell for
ateş
amen



reservoir dogs

geçen yıl 15 tatilde izlemeye başlayıp ancak bitirmeye gücümün yettiği film, kardeşimle izlicez diye baştan başladık, iyiki (burda ki ayrı mı?) baştan başlamışız, ne de güzel diyaloglar onlar. film muhteşemli tabiki, as everybody knows, izleyin efendim.
baştan aşağı diyalog zati, ben tabiki de bu diyaloğu yazıcam:

*did you kill anybody?
-a few cops.
*no real people?



egm'den mesaj var

Sizi arayarak kendilerini KamuGörevlisi olarak tanitan ve cesitli bahanelerle kontorpara gondermenizi isteyen kisilere itibaretmeyiniz.EGM

yazım hataları ne çok öyle, kamu görevlisini anlam pekişsin diye mi öyle yapmışlar?

kontor para da araya "/" koycaklardır galiba, noktalı harf olayına bişi demiyorum, karakter desteği falan.

bi de gelen kutusunda EGM görünce korktum, "acaba bi bok mu yedim lan" diye.

evlenip de balayına gideceğ...


hani bi şeyi eleştiririz eleştiririz de sonra yapmak isteriz ya da yapmak zorunda kalırız, daha sonra onun için bi sürü laf söylediimiz insan o halde bizi görür, nası bi pişkinlik hissi kaplar bizi, yanındaki "eyvah boka bastım" duygusuyla birlikte. durun hemen heyecanlanmayın ne yaptı bu diye, sadece aklıma geldi bu şey. mesela ben teee ezelden beri msn şeysinde sadece "ahmet" yazan birisiyim, kendime hep sade insan olmayı yakıştırdım, ergenliğimin doruk yaptığı zamanlarda bile ahmetti o, kimseye atar yapamadım o iletiden, atar ne? çok kullanıyorum ben atarı. bazen tüm evrenin sırrını 3 kelimeyle anlatıını düşündüğüm cümlelere rastlardım, içim içimi yerdi onu yazmak için ama dur sen ahmetsin derdim. o bu değilde havalar da negzel, yazıyı toparlayamıyorum.

goodfellas izledik, godfatherdan daha iyi bi mafya filmi bence, scarface ile birleşip gta vice city i oluşturmuşlar sanırım. kahraman isimleri, ses tonları bunu gösteriyo. tanıtmıcam onu, çok kişi izlemiştir zaten.

zakk wylde ki o gitarı öttürür. 
http://irc.lv/video?id=umliBDH2nfWZ

ozzy osbourne budokan 2002 konserinin tamamını izleyen pişman olmaz.

göz kırpmak gerek


çok kişinin bu göz kırpmalı fotografı var.
nargile dumanı savururken, plajda, yüzerken, enercik zıplamalı x işaretli olduğu gibi, araba sürer gibi yapılanları da ekleyebiliriz.
benim hiç yok a dostlar, hepsi eğreti duruyo, marjinal bi piç olmaya kalktıımı sanmayın, fotograf çekinirken kasıyo kaslarım, mesela böyle göz kırpıp hayatta poz veremem ben, 10 kişiden sopa yemiş hint fakiri gibi yamuk yumuk durur suratım. nargile dumanı üfürürken poz versem anneannemin hamurlu bişiler yaptıı o toprak şeyin duman çıkarışı gibi duman çıkarırım anca. plaj ve yüzmek mi dedniz? göbek var en göbeğinden asdfhh. zıplama falan bozar zaten, bugüne bugün koca pezevenk olduk. arabanın direksiyonlu koltuuna ise hiç oturmadım.
bakın bu hanımabla ne güzel poz vermiş, manken belki, ondandır ama benim de şişeden gazoz içerken fotografım var;



henüz o pipetle gazoz çekicek kadar medeni hayata adapte olamadım lakin çatal kaşık kullanıyorum.

10k polizei daha



içişleri bakanı beşir atalay açıklama yapmış: "işsizlere müjde, 10k polis daha alıcaz ama kpss şaibelerinin sonlanmasını bekliyoruz." diye, ne olucak acaba, kpss ile yerleşemeyen üstün zekalar polis mi olcak?
(kimseye gerizekalı demedim burda haaa! valla)

niye polis yapıyonuz bi de? içişleri bakanlığının altında sadece emniyet genel müdürlüğü yok ki. devlet planlama teşkilatı bişiyi bişiyi yapın, içişleri bakanlığına almayın, şoför falan yapın, hepsine bi araba verin gezsinler, bodruma yerleştirin balık tutsunlar, manisada hormonsuz domates yetiştirsinler, çanakkalede mis gibi domates yetiştirsinler, birileri de kırmızı biber yetiştirsin, salça yapalım, kahvaltıda ekmee süreriz, polis de yapın ama hobi olarak yapın. (zihaha bu klişeyi kullandım)

hem kalabalıklaştırıyonuz bulunduğum ortamların bazılarını bu yeni alımlarda, çok ayıp oluyo.

sabahtan beri beri

dün gece film izlemeye kalkıştık ama ben zart diye uyudum, maçtan geldim, yorgundum. 12 de uyandırdı annem kardeşimle beni, kız kardeşimin dershane sınavı varmış, dönüşte onu birinin alması gerekiyomuş, giderken diğer kardeşimin kız arkadaşınla gitçekmişmiş de mişmiş işte, bence burası ilgi çekici olmadı.

sonuç olarak erkek kardeşimle annem de kardeşimin lise üniformalarını almak için evden çıktı ve ben tekim, evde tek olmak en sevdiğim, ankaradayken en özlediğim bişey, geçen günler istanbula gittiler, ay seni de yalnız bırakıyoz ama falan dediler, bilmiyolar ki ben buna bayılıyorum, kocaman ahırda balya balya samanla yalnız kalmış inek gibi hissediyorum kendimi.

son ses müzik dinliyorum, ilk rainbowla başladım, sonra barış manço, şimdi de maroon 5.

kahve yapayım dedim, yaptıım zaman en az 2 kupa içerim, 2 kere uğraşmayayım diye büyük bardaa yaptım, saolsun bana neden sıcak içecekler için seramik bardaklar kullandığımızı hatırlattı.


bardağın dibindeki yansımadan arkayı görmeye çalışmayın, bi halt gözükmüyo.

okul yaklaşıyo ben bi garip oluyorum, bi de taşınma işi var, gitmeden amelelik yapıcam, keşke babam Türkiyeye geç gelse de ben ankaraya gittiimde taşınabilseler asdfhsd.

bu ne biçim yazı oldu be? günlük gibi ama değil, komik değil, ilgi çekici değil, alın bari şarkı dinleyin;

http://fizy.com/#s/1lu35h temple of the king - rainbow

http://fizy.com/#s/11j1ws barış manço - dön desem

fizyi bozuldu gibi geldi





karikatürlemece

bizim genç kızların sevgilisi vampirimiz ve dilek meleği ile olan diyalogu falan filan, tumblr dan çarptım, aicha nın kinden asdfg

bi "oha ne alaka ?!" daha

hani istatistikler var ya; ne yazıp bloga gelmişler onu gösteriyo, bugün bunları yazıp benim bloguma zıplamışlar, gören de sex hikayesi yayınlıyorum sanıcak, ensest falan bi de, başımıza taş yağacak :( bi de bunları arayanlar var demek ki.

diğeri de olgun hikayeler, burda arayanın amacı ne bulmaktı bilmiyorum :/


the karate kid 2010





bi çoğumuzun bildiği karate kidi, eski film izlemeye üşenen yeni nesil için tekrar uyarlamışlar, oyuncular jaden smith, jackie chan. ilkine göre daha güzel geldi bana, zenci veledin hareketleri babasından ve oynadığı filmlerden dolayı oturmuş artık, jackie chan ise daha bi olgun duruyo, bi kere dövüşüyo, o da kung fu saldırı değil savunmadır, zarar vermemeliyiz felsefesiyle.

en son bizim eleman yenince sanki ben kazanmışım gibi sevindim. (bu spoiler değil eşekler, siz yenilcek mi sanıyodunuz? aldık o birincilik heykelimsisini nihahaa.)

beyaz büyük çocuk yerine ufak, çekik gözlülerle dövüşen zenci çok daha iyi gitmiş.

kurgu, efektler bla bla demicem, zaten biliyosunuz, iyi bi uyarlama, izleyin.
--spoiler--
ilk filmde inanılmaz hareket kartal bilmem nesiydi, bunda yılan hareketi olmuş.
--/spoiler--


diyalog falan yok, ne kadar manidar sözler geçebilir ki bu filmde? en fazla pes etme bla bla var.

oha ne alaka ?!

sözde yazdıklarımla alakalı reklam şeyleri gelicekti, 2 kız öğrenci yurdu, 2 dul bilmem ne şeysi, "çok mu godoş duruyorum, uzaktan bakınca?", "çok mu abaza sandınız, dert anlatmayınca?"

alıntı: görkemden, evet - hayır falan

orjinali burda, bezdirmişler onu, ben de bezdim.

Ulan bi' siktirip gidin. Herkes lafta, herkes konuşuyor. Çaba sarfetseydeniz o zaman. Evet ya da hayır ne değiştirecek? Düzeni değiştirmek istiyorsanız çaba sarfedin, değişmeyeceğini bile bile çaba sarfedin. Buralardan küfretmekle olmuyor bu işler. Oyla da olmuyor. Hayat sokaklarda. Netten bağırdığınız kadar gerçekte de bağırın. Bağırmak da yetmez, plan yapın. Karşınızda kim var, ne var iyi bilin. Güç kelimesi bile az bu durumda. Karşınızdaki feleğinizi bile döndürür. Vıyaklamalarla olmuyor bu iş. Hayır demekle, evet demekle olmuyor. Kendinize gelin, kendinize gelin. Görmüyorsanız bile düşünün.
Gerçekten bıktım artık.

gerçeği de burda:

bi film daha: ghajini


hindistan şeysinden çıkma film, bolywood mu bollywood mu tam bilemediimden kıvırır gibi yazmak istedim. ghajini, klasik Türk filmi tadında aşk var, zengin erkek, fakir kız ama biraz farklı işler. aşkın yanında aksiyon da var, hem de bayaa güzel dövüş sahneleri, vur shanjay vur dedirtiyo. işlediği duyguları hissettiriyo film hemi de.

3 saatlik film çekmişler, en son benjamin buttonun garipli hikayesini izlemiştim bu kadar uzun, onda sıkılmıştım, bu sıkmadı.

aralarda klasik hint filmlerinle dalga amaçlı mıdır nedir bilemedim şarkılar ve danslar da var, hem de güzel :) en azından sözleri güzel geldi bana.


izleyin işte yav, spoiler vermeden bu kadar.

diyalog, replik vereyim biraz:

velet: anne ben kime güveneceğim?
anne: önce bana, sonra herkesin güvendiği şeye güven, banyo sabunumuz, hamam sabunu.

sanjay:
onun gözünde sıradan bir adam.
ve sıradan biri gibi de onu kazanmak
istiyorum.
bu yüzden bugüne kadar ona
gerçeği anlatmadım.
yarın kabul ederse,
o zaman gerçek ona shanjay singhania
olduğumu söyleyeceğim.
eğer kabul etmezse..
sachin olarak...
hayatından uzaklaşacağım.
artık yarını bekliyorum.

kalpana:
fakat dayım ona ihanet etti. bütün arabaları ele geçirdi. babam çektiği acıdan dolayı vefat etti. işte o gün yemin ettim... eğer 3 tane araba almazsam evlenmeyeceğim diye.
sachin/sanjay:
üç tane mi? bir tane eksik olsa olmaz mı?
kalpana:
asla.
bekleyebilirsen biraz bekle.
ya da kendine göre bir kızla evlen.
sachin/sanjay:
hayır... bekleyeceğim.

the royal tenenbaums


ilk önce baktım filmin adını doğru yazdım mı diye, evet başarmışım :). 2. film tanıtma şeysini yazıcam, ilkine ilgi 0 dı, buna ilgi gösterin, dikkate alın, filmi izleyin, pişman olmazsanız. bi aileyi konu alıyo film, tenenbaums. filmde gerilim yok, kovalamaca yok, pornografi hiç yok, bi ara margotun bacaklarını gözümüze gözümüze sokuyolar sadece, o da pornografi değil yaradanın yarattığı güzel bacaklar :). kahramanlar hemen hemen aynı şeyleri giyiyo film boyunca, hepsinin kendine özel tarzları var, richienin tenis tşörtü üstüne krem takım elbisesi, kol ve kafa bandı, chas ve çocuklarının eşofmanları, sadece yerine göre renk değiştiriyolar, spoiler olmasın diye nerde olduğunu sölemicem :) buna benzer ufak ufak sevimli sahneler var filmde, margot ile royalin cafede dondurma yediği sahne mesela orda bi sürü baba kızıyla oturuyo, aile dağılıyo filmin başında, tekrar toplandıklarında şimdiki zaman işleniyo fakat elbiseler hala dağıldığı zamana ait, bu da hoş geldi bana.

soundtracklar çok güzel, beatlesla başlıyo zaten film, hem de hey jude ile.

kahkaha atmıcaksınız ama sürekli gülümseyeceksiniz filmi izlerken.

filmin en güzel sahnelerinden biri sanırım gelmiş geçmiş en iyi otobüsten inme sahnesidir aynı zamanda, margot yapıyo bunu, sahnenin resmini vermicem, nihaha :)

iki diyalog bi de en güzel sahnesinin video linkini ekleyip gidiyorum, spoiler yazmıcam.

chas: is it dark?
richie: of course, it is dark, it is a suicide letter.

meal:
* iç karartıcı mı?
-tabiki, o bir intihar mektubu.


royal: can I say something to you, henry?
henry: okay.
royal: I've always been considered an asshole for about as long as I can remember.uh, that's just my style. But I'd really feel blue if I didn't think you were going to forgive me.
henry: I don't think you're an asshole, royal, I just think you're kind of a son of a bitch.
royal: well, I really appreciate that.


meal:

*sana bir şey söyleyebilir miyim henry?
-evet.
*ömrüm boyunca bir piç kurusu olarak görüldüm ama bu benim tarzım. ama beni bağışlamadıysan bu beni çok üzer.
-bence sen bir piç kurusu değilsin royal, orospu çocuğunun tekisin.
*bunu duyduğuma sevindim.

filmi izlemicekseniz bile bu sahneyi izleyin.

http://www.youtube.com/watch?v=9pyBB7y8fDU





kısa kısa kısa




*lady gaga freddie mercuryi görmüş,
slm pls asl nbr, ben senin sölediğin radio ga ganın beautiful, dirty, rich versiyonuyum, daha 1 albüm, azcık single falan çıkardım ama sizden daha ünlüyüm demiş. freddie mercury de ona another one bites the dust, show must go on demiş.

*kardeşimle alışveriş için çanakkale merkeze gittik, asıl amaç her yerinden temazsızlık akan laptopumu garantiye vermekti, 21 yy de hala fatura istiyolar garantiye almak için, tabiki bende yok, bütün masraflar döte girdi.

*kardeşimin hiç acıması yok, ben maaş almaya başladıımda kesinlikle beni batırıcak.

*asos usulü sıcak waffle, akıtma arasında dondurma.

*okul açılmadan önce bi milyon amelelik beni bekliyor, 6-7 ay için taşınmak ne zor.

*çanakkale merkez ve bigada uykusuzun 2 eylül sayısı yok!

*pengueni sevmiyorum, erdil yaşaroğlunu da.

*pucca ve mayonezi severimi twitterda takip etmiycem! bak twitter gülben ergeni takip et dedin, dinledim, şimdi sıra sende o ağlak karıları, kız şeysilerini önerme artık bana.

*notre dame de paris müzikali çok güzel.
kib bye aeo.

aha şarkı adı geçer de şarkı olmaz mı?

innuendo:

another one bites the dust: (bu sözü federal olunca öldürdüüm lanet bi uyuşturucu tüccarının arkasından sölücem)

eh, eh:

bi de moonlight shadow olsun nölüüüüür:

amy mcdonald ile mike oldfieldi karıştırıyorum ben.

*evet 2 absürd fotografı bulmam da uzun sürmedi.